🐍 Yoksa Onların Allah In Izin Vermediği Konularda
JlRqk. Bayraktar Bayraklı Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur'an MealiYoksa onların, Allah'ın izin vermediği bir dini kendilerine yasallaştıran ortakları mı var? Eğer erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz, zalimlere can yakıcı bir azap Okuyan Kur’an Meal-TefsirYoksa onların, Allah'ın izin vermediği şeyleri kendilerine dinî bir hüküm olarak belirleyen ortakları mı var!* Ayırıcı söz* olmasaydı elbette aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz ki zalimlere elem verici bir azap Yüksel Mesaj Kuran ÇevirisiYoksa ALLAH'ın izni olmadığı halde onlar için dini kurallar ve yasalar ortaya koyan ortakları mı var? Daha önce belirlenmiş bir karar olmasaydı onların arasında yargı verilirdi. Zalimlere acı bir azap vardır.*Yoksa onların, Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi, kendilerine meşru kılan ortakları mı var? Eğer "ayırma kelimesi"* olmasaydı kesinlikle aralarında hemen hüküm verilirdi. Kuşkusuz ki zalimler için acı bir azap Vakfı Süleymaniye Vakfı MealiYoksa bu dinde onlar için, Allah'ın onaylamadığı kurallar koyan ortakları mı var? Eğer hesabın mahşere bırakıldığı sözü olmasaydı hemen yargılanırlardı. Yanlış yapanlar için acıklı bir azap Rıza Safa Kur'an-ı Kerim GerçekYoksa Allah'ın dinde izin vermediği şeyleri, onlar için yasa yapan ortakları mı var? Yargı verme konusundaki sözü olmasaydı, aralarında kesin yargı verilirdi. Kuşkusuz, haksızlık yapanlar için acı bir ceza İslamoğlu Hayat Kitabı Kur’anYoksa onları, Allah'ın izin vermediği şeyleri kendileri için dinin koyduğu şer'i bir kural haline getiren Allah'a ortak yaptıkları güçler mi var? Eğer konulmuş kesin bir yasa olmasaydı, haklarında hüküm hemen infaz edilirdi şu kesin ki, zalimleri ahirette can yakıcı bir azap Nuri Öztürk Kur'an-ı Kerim MealiYoksa onların, dinden, Allah'ın izin vermediği şeyi kendileri için yasalaştıran ortakları mı var? Kesin ayrıma ilişkin söz olmasaydı, aralarında hüküm mutlaka verilirdi. O zalimler var ya, onlar için acıklı bir azap Bulaç Kur'an-ı Kerim ve Türkçe AnlamıYoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allah'ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine teşri' ettiler bir şeriat kıldılar? Eğer o fasıl kelimesi olmasaydı, elbette aralarında hüküm karar verilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azap sadeleştirilmiş Yoksa onların Allah'ın izin vermediği şeyleri dinde kendilerine meşru kılan ortakları mı var? Eğer o fasıl kelimesi azabımın ertelenmesine dair ezelde geçen söz olmasaydı aralarında hüküm verilir işleri bitirilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azap Esed Kur'an MesajıYoksa onlar, bu dünyadan başka bir şeyi önemsemeyenler, Allah'ın asla izin vermediği şeyleri kendileri için hukuki ve ahlaki bir yükümlülük haline sokan sözde uluhiyet ortağı güçlere mi inanırlar? Nihai hüküm ile ilgili Allah'ın bir kararı bulunmasaydı, onlar arasında her şey bu dünyada hükme bağlanmış olurdu ama zalimleri öteki dünyada acı bir azap İşleri Kur'an-ı Kerim Türkçe MealiYoksa, Allah'ın izin vermediği bir dini kendilerine tutulacak yol kılan ortakları mı var? Eğer cezaların ertelenmesine dair kesin hükmü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz, zalimler için elem dolu bir azap Hamdi Yazır Kur'an-ı Kerim ve Yüce MealiYoksa onların şerikleri var, onlara dinden Allahın izin vermediği şeyleri meşru' kıldılar öyle mi? Eğer o fasıl kelimesi olmasa idi aralarında huküm icra edilir, bitirilirdi ve şübhesiz ki zalimler için elim bir azab vardırSüleyman Ateş Kur'an-ı Kerim ve Yüce MealiYoksa onların, kendilerine, Allah'ın izin vermediği dini koyan ortaklar mı var? Eğer bir süre fırsat verilmesi hakkında karar olmasaydı derhal aralarında hüküm verilir işleri bitirilirdi. Kuşkusuz zalimler için acı bir azab onların birtakım ortakları mı var ki, Tanrı'nın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine teşri ettiler bir şeriat kıldılar? Eğer o fasıl kelimesi olmasaydı, elbette aralarında hüküm karar verilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azap Basri Çantay Kur'an-ı Hakim ve Meal-i KerimYoksa onların Allahın izin vermediği şeyleri o fasid din lerin den kendilerine şeriat çıkarıb yapan ortakları mı var? Eğer o fasıl kelimesi olmasaydı aralarında mutlakaa dünyada icra edilmiş işleri bitirilmiş di bile. Şübhesiz ki o zaalimler için hakkı çetin bir azab Allah'ın izin vermediği bir şeyi, dinde onlara şeriat kılacak ortakları mı var? Şayet kesin söz bulunmayacak olsaydı; aralarında derhal hüküm verilirdi. Doğrusu zalimlere elim bir azab Piriş Kur'an-ı Kerim Türkçe AnlamıYoksa onların hakimiyette ortakları mı var ki, Allah'ın din hususunda izin vermediği şeyleri kendileri için kanun yapıyorlar? Eğer "aralama" sözü olmasaydı hemen aralarında iş bitirilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azap Yıldırım Kuran-ı Kerim ve MealiYoksa Yüce Allah'ın izin vermediği birtakım şeyleri kendilerine din diye kabul ettirmek isteyen putları mı var? Şayet Allah'ın cezayı ertelemeye dair hükmü olmasaydı işleri çoktan bitirilmişti. Zalimlere elbette gayet acı bir azap Hulusi Türkçe Kur'an ÇözümüYoksa onların, Din'den Allah'ın izin vermediği şeyi kendileri için meşru kılan ortakları mı var? Eğer zamanı geldiğinde ayrışma olacağı sözü olmasaydı, elbette aralarında hükmolunurdu... Zalimlere gelince, onlar için feci bir azap Yüksel Eski Baskı Mesaj Kuran ÇevirisiYoksa ALLAH'ın izni olmadığı halde onlar için dini kurallar ve yasalar ortaya koyan ortakları mı var? Daha önce belirlenmiş bir karar olmasaydı onların arasında yargı verilirdi. Zalimlere acı bir azap Aktaş Eski Baskı Kerim Kur'anYoksa onların, Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi, kendilerine meşru kılan ortakları mı var? Eğer "ayırma kelimesi"* olmasaydı kesinlikle aralarında hemen hüküm verilirdi. Kuşkusuz ki zalimler için acı bir azap Khalifa The Final TestamentThey follow idols who decree for them religious laws never authorized by GOD. If it were not for the predetermined decision, they would have been judged immediately. Indeed, the transgressors have incurred a painful Monotheist Group The Quran A Monotheist TranslationOr do they have partners who decree for them a system which has not been authorized by God? And if it were not for the word already given, they would have been judged immediately. Indeed, the transgressors will have a painful Quran A Reformist TranslationOr do they have partners who decree for them a sharia which has not been authorized by God? If it were not for the word already given, they would have been judged immediately. Indeed, the transgressors will have a painful retribution.
اَمْ لَهُمْ شُرَكٰۤؤُا شَرَعُوْا لَهُمْ مِّنَ الدِّيْنِ مَا لَمْ يَأْذَنْۢ بِهِ اللّٰهُ ۗوَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ۗوَاِنَّ الظّٰلِمِيْنَ لَهُمْ عَذَابٌ اَلِيْمٌ الشورى ٢١ for themلَهُمْonların var mı?are partnersشُرَكَٰٓؤُا۟ortaklarıwho have ordainedشَرَعُوا۟şeriat kılanof the religionمِّنَ ٱلدِّينِdiniwhat not Allah has given permission of itمَا لَمْ يَأْذَنۢizin vermediğiAllah has given permission of itبِهِonuAllah has given permission of itٱللَّهُۚAllah'ınAnd if notوَلَوْلَاeğer olmasaydısurely, it would have been judgedلَقُضِىَderhal hüküm verilirdibetween themبَيْنَهُمْۗaralarındaAnd indeedوَإِنَّve kuşkusuzthe wrongdoersٱلظَّٰلِمِينَzalimler içinfor themلَهُمْonlara vardıris a punishmentعَذَابٌbir azabem lehüm şürakâü şera`û lehüm mine-ddîni mâ lem ye'ẕem bihi-llâh. velevlâ kelimetü-lfaṣli leḳuḍiye beynehüm. veinne-żżâlimîne lehüm `aẕâbün elîm. aš-Šūrā 4221Diyanet IsleriYoksa, Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara meşru kılacak ortakları mı vardır? Eğer kesin yargı bulunmayacak olsaydı aralarında hemen hükmedilirdi. Doğrusu, zalimlere can yakıcı azap SahihOr have they partners [ other deities] who have ordained for them a religion to which Allah has not consented? But if not for the decisive word, it would have been concluded between them. And indeed, the wrongdoers will have a painful punishment. [42] Ash-Shuraa 211 Abdulbaki GölpınarlıYoksa Allah'ın emir ve izin vermediği bir dini onlara kuran ortaklar mı var? Azabın, mukadder bir zamana geciktirilmesi takdir edilmemiş olsaydı çoktan aralarında hükmedilirgiderdi ve şüphe yok ki zalimleredir elemli Adem Uğur3 Ali Bulaç4 Ali Fikri Yavuz5 Celal Yıldırım6 Diyanet Vakfı7 Edip Yüksel8 Elmalılı Hamdi Yazır9 Fizilal-il Kuran10 Gültekin Onan11 Hasan Basri Çantay12 İbni Kesir13 İskender Ali Mihr14 Muhammed Esed15 Muslim Shahin16 Ömer Nasuhi Bilmen17 Rowwad Translation Center18 Şaban Piriş19 Shaban Britch20 Suat Yıldırım21 Süleyman Ateş22 Tefhim-ul Kuran23 Yaşar Nuri Öztürkالقرآن الكريم - الشورى42 21Asy-Syura 4221
ışid'li kardeşlerimizin facebook'taki "studied" kısmına yazdıkları muhteşem cümle. ulan biz de hala yok hayat okulu, yok oxford university d, yok okumadım panpa durumumuz yoktu filan yazalım. ben de bunu yazarım hafız bundan sonra. feci qarizma duruyor açıkçası. ışid sempatizanı olmanın şartlarından biri bunu facebook profiline bir şekilde düşmanı 1400 sene öncesinde yerine saman taşımak. tağut kavramını ve tevhid dini olan islam'da bu konun önemini bilmeyenlerin anyalamayacağı ama salih müslümanlar için olmazsa olmaz bir reddetmeyen müslüman olamaz. reddedilmediği sürece iman dairesine girilmesinin mümkün olmadığı islami terim ve rasüllerin ortak daveti tağutun reddi ile bilrlikte tevhidin ibadette ve hüküm, kanun ve yasa koymada birlemek ilahe illallah'ın manası bunu ilahe illallah'ın manasını bilmeden sadece dille ikrar etmek kişiyi iman dairesine ikrardan sonra kalple tasdik ve azalar ile gerçekleştirmek sahih bir iman için olmazsa olmaz kelimesinin lügat ve ıstılah anlamı;tağut sözlükte haddi aşmak, azmak, belirlenmiş sınırı geçmek, gibi anlamlara gelir. ıstılahta ise, allah’ın dışında ya da allah ile beraber kendisine ibadet ve itaat edilen, onun hükümlerini tanımayan ve insanları allah’ın dininden uzaklaştıran tüm varlıklardır. şimdi âlimlerin “tağut” kelimesini nasıl izah ettiğine bir göz kayyım der ki“tağut, ibadet edilen, tabi olunan veyahut da itaat olunan olsun, kulun haddini aşmasına vesile olan her şeydir. her kavmin tağutu, allah ve rasülü dışında onun hükmüne başvurdukları, allah’ı bırakıp ibadet ettikleri, basiretsizce allah’ın dışında tabii oldukları veyahut da allah’tan başka itaat ettikleri kimselerdir. kim rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in getirdiğinin dışında bir şeyin hükmüne başvurur veya o şeyle hüküm veririse, tağut ile hükmetmiş ya da tağuta muhakeme olmuş demektir.”75şeyhu’l islâm ibn-i teymiyye der ki“allah’a isyanı gerektiren hususlarda, hidayet ve hak dine uymamakta, kendisine itaat olunan her şey tağuttur. işte allah’ın kitabından başkası ile hükmeden ve bu maksatla hükmüne başvurulan kimseye tağut adının verilişi bundan dolayıdır.”76imam taberi şöyle der“bana göre tağuta verilecek en doğru mana; allah’a karşı haddini aşan ve allah’tan başka kendisine zorla veya gönüllü olarak itaat edip bağlanılarak ibadet edilendir. kendisine ibadet edilen bu varlık bir insan olabileceği gibi şeytan, put veya herhangi bir şey de olabilir.”77abdurrahman el- batın şöyle der“tağut; allah’tan başka ibadet edilenlerin, sapıklıkta öncü olanların ve batıla çağıran ve onu iyi gösterenlerin hepsidir. allah ve rasülüne zıt olan hükümlerle insanlar arasında hüküm verenler, kâhin ve sihirbazlar, sapık ve yalan hikâyeler uydurarak insanları mezarlara ibadet etmeye çağıran mezar bekçileri, hizmetçileri ve koruyucuları aynı şekilde birer tağuttur. bu tağutların asıl ve en büyüğü ise şeytandır. şeytan en büyük tağuttur.”78şeyh muhammed el-fıki der ki“islam şeriatına muhalif kanunlarla hükmetmek, insanın kan, mal ve ırzları konusunda hüküm vermek için konulan bütün kanunlar, allah’ın şeriatı olan hadleri kaldıran, faizin zinanın ve içkinin haramlığını iptal eden bütün beşeri kanunlar tağut kavramına girerler. zaten böyle kanunların her biri başlı başına birer tağuttur.”79abdülaziz b. baz da şu yorumu yapar“selef’in tağut hakkındaki sözlerinden şu anlaşılmaktadır kulu, allah’a kulluktan, dinde ihlâslı olmaktan, allah ve rasulüne itaat etmekten alıkoyan ve çeviren her şey tağuttur. bunun böyle oluşunda ister cin şeytanlarının, ister insan şeytanlarının, ister ağacın, ister taşın, isterse başka bir şeyin müdahalesi olsun değişmez. insanlara şanlar, şerefler, mallar hakkında hüküm vermek, faiz, zina, içki içilmesi gibi benzer şeyleri serbest bırakmak, allah’ın şeriatını kaldırmak için ortaya çıkarılan islam’a yabancı kanunlarla hükmetmek gibi durumlarda tağut kavramına girmektedir. bu kanunları koyanları, tasdik edip kabul edenlerde tağutturlar. kasıtlı veya kasıtsız, rasulullah’ın getirdiği hak dinden insanları çevirmek için insan aklının koymuş olduğu bütün yazılar ve onları icat edenler de tağutturlar.”80abdulmun’im mustafa bu nakillerden sonra şöyle der“tağut ibadetle ilgili en basit meselelerde bile olsa, allah dışında rızası sebebiyle kendisine ibadet edilendir. sevgi, dostluk, düşmanlık, itaat, bağlanma, muhakeme olma, dua, korku, adak, namaz ve ulûhiyetle alakalı her hangi bir konuda kendisine ibadet edilen allah dışındaki her varlık tağuttur. allah’ın şeriatına muhalif olan bütün kanun ve şeriatların her biri birer tağuttur. küfür, fesat ve sapıklıkta öncü olan herkes birer tağuttur.”81tağutların adet ve sayısının sınırlandırılması mümkün olmamakla birlikte islâm âlimleri tağutu beş ana başlık altında incelemiştir. şimdi sırasıyla bunları tağutların en büyüğü hiç şüphesiz ki şeytandır. o, yeryüzünde işlenen tüm cürümlerin, günahların ve tuğyanın asıl müsebbibidir. insanları allah’a ibadetten alıkoyduğu ve onları saptırdığı için tüm tağutların elebaşı konumundadır. o, kıyamet gününe kadar insanları saptırmak ve doğru yoldan uzaklaştırmak için yemin etmiştir.“iblis dedi ki “beni azgınlığa ittiğin için and içerim ki bende senin doğru yolunda onlara engel olacağım. sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım. böylece çoğunu şükredenlerden bulamayacaksın.” a’raf/16-17bu özelliklerden dolayı selefden birçok müfessir şeytanı “tağut” diye nitelendirmiş ve onun en büyük tağut olduğunu beyan değinmeden geçemeyeceğim çok önemli bir nokta var. birçok meal çalışması yapan mütercimlerin farkında olarak veya olmayarak tağut kelimesini sadece “şeytan” olarak tercüme etmektedir. bu, çok vahim sonuçlara sebep olabilecek bariz bir hatadır. çünkü böylesi bir tercümeden meal okuyan insanın aklına “tağut” denilince hemen “şeytan” gelecek ve tağut kelimesinin kapsamına girdiği halde sırf bu yanlış tercümeden ötürü birçok tağut, o kişinin benliğinde tağut olmaktan çıkacaktır. bu hatanın giderilmesi için şu önemli açıklamayı yapmakta yarar âlimleri ?????? ??????? ??? ??? ?????? ?????? “ihtilafu’l esmâ yedüllü ala ihtilafi’l-ma’nâ” yani “isimlerin farklı olması, mananın da farklı olduğunu gösterir” kaidesi ile bu tür yanlışlıkların önüne set çekmişlerdir. bu kaidenin tefsir yaparken veya herhangi bir tercüme işi ile uğraşırken çok önemli bir yeri vardır. yukarıda değindiğimiz hata aslında bu kaidenin tatbik edilmemesinden kaynaklanmaktadır. tağut lafzını sırf şeytan’ olarak tercüme edenler bu kaideyi göz ardı etmemiş olsalardı, insanların yanlış anlamalarına sebep olmazlardı. hâlbuki şeytan’ ayrı bir lafız, tağut’ ayrı bir lafızdır. bu iki ismin farklı lafızlarla gelmesi manalarının da ayrı olmasını gerektirir. elbette ki şeytan’ tağuttur. ama tağut sadece şeytan’ değildir. eğer böyle olmuş olsaydı allah teâlâ’nın içerisinde tağut’ lafzı geçen ayetlerde tağut’ yerine şeytan’ kelimesini kullanması gerekmez miydi? üstelik nisa suresinde “iman edenler allah yolunda, kâfir olanlarda tağut yolunda savaşırlar. o halde şeytanın destekçileri ile savaşın. şüphe yok ki şeytanın hilesi pek zayıftır” nisa/76 buyurarak, tağut ile şeytan kelimelerini aynı ayet içerisinde kullanmıştır. bu da göstermektedir ki “şeytan” ile “tağut” farklı farklı şeylerdir. son olarak diyoruz ki her şeytan bir tağuttur, ama her tağut şeytan değildir. bu ayırıma dikkat etmek gerekir; çünkü birçok insan bu konuda yanılgıya sahabe ve tabiinden bazıları “tağut” kelimesinin “sihirbaz” anlamına geldiğini söylemiştir. sihirbazlar hakkı gizleyerek batılı insanlara süslü göstermektedirler. büyülerinin gerçekleşebilmesi için kendilerine gelen insanlara allah’tan başkası adına kurban kesmelerini veya içerisinde birçok şirk sözü bulunan birçok muska vb. şeyleri boyunlarına asmalarını emrederler ve böylece insanların akideleri ile oynarlar. bu tür gerekçelerden dolayı onlar için “tağut” ismi verilmiştir. cumhur-u ulemaya göre sihir yapan insanlar küfre girer ve gaybı ve insanların idrakinin dışındaki bir takım işleri bildiğini iddia eden kimselere “kâhin” denir. bunlar kimi zaman gelecekten haber veririler kimi zamanda kaybolmuş eşyaların yerlerini söylerler. bunuda, gökyüzünden kulak hırsızlığı yapan şeytanlardan öğrenirler. böylesi bir iş kesinlikle insanı dinden çıkarır. çünkü gaybı ve geleceği bilmek yalnız allah teâlâ’ya mahsustur. alah’ın bilebileceği bir şeyi kendinde görmek insanı şirke sokar. bu nedenle birçok âlim “tağut” kelimesini “kâhin” olarak bunlarda allah’ın dışında ibadet edilen varlık oldukları için “tağut” kavramı içinde şeriatına aykırı kanun koyanlar tağut ismini hak edenlerden birisi de bunlardır. çünkü bunlar allah’ın göndermiş olduğu kitabı bir tarafa atarak kendi heva ve heveslerinden kanunlar yapmakta ve bu suretle haddi aşmaktadırlar. insanoğlu, kanun icat etmek ve yasa yapmak için yaratılmamıştır. onun tekbir yaratılış gayesi vardır; o da allah’ın kendisi için göndermiş olduğu kanunları uygulamak sureti ile rabbine ibadet etmesidir. bu vazifeyi unutarak allah’ın üstlenmiş olduğu bir işi ele almak isteyenler, onun belirlediği sınırları çiğnemiş olurlar. bu ise onların “tağut” vasfını almaları için yeterli bir birde allah’ın serbest’ dediğine yasak’, yasak’ dediğine de serbest’ diyenler var ya, işte onlar küfürde ilerlemiş ve allah’a isyanda zirveye çıkmış insanlardır. böyleleri tağut olmanın yanı sıra allah’ın haklarına el koymaya yeltendikleri için aynı zamanda gâsıp gaspçı tırlar. her insanın böylelerine karşı teyakkuzda olması ve heves, vatan ve milliyetçilik, ırkçılık, demokrasi allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler ve anayasaları kur’an olmayan meclisler de çağımız âlimlerinin “tağut” olarak nitelendirdikleri şeylerdendir. tüm bunlardan sakınmak tanımlardan sonra şu soruları kendimize soralımgünümüzde toplumun geneli açısından düşünüldüğünde, kendisine ibadet edilen mabud kimdir? allah teâlâ mı, yoksa tağut mu?kendisine itaat edilen kimdir? allah teâlâ mı, yoksa tağut mu?kullar için yasa ve kanunlar belirleyen kimdir? allah teâlâ mı, yoksa tağut mu?kendisi için dostlukta ve düşmanlıkta bulunulan kimdir? allah teâlâ mı, yoksa tağut mu?kendisine sevgi ve korku duyulan kimdir? allah teâlâ mı, yoksa tağut mu?insanlar, değerlerini, kanunlarını ve ilkelerini kimden almaktadır? allah teâlâ’dan mı, yoksa tağuttan mı?insanlar kime muhakeme oluyorlar, tartışma ve davalarını kime götürüyorlar? allah teâlâ’ya mı, yoksa tağuta mı?insanların birçoğu tarafından itiraf edilmese de, yukarıdaki soruların cevabı; “tağut” olarak karşımıza çıkıyorsa, insanlar ile bu dinin hakikati arasındaki uçurumun büyüklüğünü ve yine âlimler ve ilmiyle amel eden davetçilerin omuzlarındaki emanetin ağırlığını, ümmet ve dinleri açısından üzerlerine düşen görevlerin neler olduğunu idrak etmiş oluruz. seyyid kutup rahimehullah şöyle der“bugün yeryüzünde bu dinin problemi; allah’ın ulûhiyet sınırına tecavüz eden, o’nun sultasını gasp etmeye çalışan, insanların canı, malı, nesli üzerinde emir ve yasaklar koyan ve kendinde bunu yapma cesareti bulan tağutların işbaşında olmasıdır. işte kur’an tüm gerçekliğiyle konuya değiniyor ve meselenin ulûhiyet ve ubudiyet meselesiyle bağlantılı olduğunu ve meselenin bir iman-küfür, islam-cahiliyye meselesi olduğunu dile getiriyor…”eğer ki, nebi ve resullerin yaptıkları gibi, bizler de kavimlerimize karşı davete “allah’a ibadet edin ve tağuttan kaçının” esası ile başlamış olsaydık ve allah’a kavuşuncaya ya da insanlardan açık, doğru ve sadık bir karşılık alıncaya kadar bu davetten geri durmamış olsaydık, doğrudan sapmış kelimesinin anlam ve muhtevasını öğrendikten sonra, tağutu reddetmenin lâ ilâhe illallâh’ın şartlarından birisi olduğunun delillerine müslim’in sahih olarak rivayet ettiği bir hadiste efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurur“kim lâ ilâhe illallâh’ der ve allah’ın dışında ibadet edilen şeyleri reddederse, malı ve canı haram olmuş olur.”83rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in “allah’ın dışında ibadet edilen şeyleri reddederse” sözü, tağutu reddetmek anlamına gelir. bu da tağutu reddetmenin lâ ilâhe illallâh’ın şartlarından birisi olduğunu ki “zaten kelime-i tevhidin birinci kısmı olan “la ilahe” sözü tağutu inkâr etmeyi ifade etmektedir. acaba hadis-i şerifte neden tekrar olarak tağutların inkâr edilmesine atıf yapılmıştır? bu soruya şu şekilde cevap veririz. hadis-i şerifte tağutların inkâr edilmesinin tekrar olarak zikredilmesi, bu işin ciddiyetini ortaya koymak içindir. zira kişi tağutu inkâr etmeden iman etmiş olmaz. kişinin mü’min olabilmesi için bu şartı yerine getirmesi şerifte kişinin malının ve canının korunması allah’ın dışında ibadet ve itaat edilen tağutların inkâr edilmesine bağlanmıştır. hadiste yer alan bu ifade tağutu inkâr etmeyen birisinin lâ ilâhe illallâh cümlesini ölene kadar dilinden düşürmese bile mü’min olamayacağına işaret etmektedir. çünkü kişinin malının ve canının haram olması ancak iman ile mümkündür. adam lâ ilâhe illallâh deyip sonrada tağutlara itaat ettiğinde, sanki iki zıt şeyi bir anda yapmış oluyor. hem tağutları reddediyorum’ diyor, hem de onlara itaat ediyor. böyle birisi “ben aynı anda hem gece hem gündüz yaşıyorum” diyen birisi inkâr etmenin lâ ilâhe illallâh’ın şartlarından birisi olduğunun başka bir delilide rabbimizin şu ayetidir“dinde hiç bir zorlama yoktur. gerçekten iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. artık her kim tağutu red ve inkâr eder ve allah’a iman ederse o, kopması mümkün olmayan sapasağlam bir kulpa urve-i vüskaya tutunmuş olur. allah işitendir, bilendir.” bakara/256allah teâlâ bu ayeti kerimede tağutu inkâr etmeyi bizlere emretmiştir. tağutu inkâr etmeksizin gerçekleştirilen bir iman asla makbul kerime de yer alan “kim tağutu red ve inkâr eder ve allah’a iman ederse” cümlesi gerçektende dikkate şâyandır. allah’a imandan önce tağutun reddinin zikredilmiş olması, tağut inkâr edilmeksizin iddia edilen imanın boş bir lakırdıdan ibaret olduğunu göstermek içindir. tefsiru’l-hazinde şöyle denilir“bu ayet-i kerimede kâfir birisinin imandan önce küfre tevbe ederek küfürden uzaklaşmasının, sonrada allah’a iman etmesinin gerekli olduğuna bir işaret vardır. kim böyle yaparsa imanı sahih olur…”84yani allah’a iman etmeden önce tağutların red ve inkâr edilmesi gerekmektedir. elmalılı hamdi yazır, bu ayetin lâ ilâhe illallâh cümlesinin bir tefsiri niteliğinde olduğunu şu önemli ifadeleri ile dile getirir“mümin muvahhid olmak için allah’a imandan evvel küfre tevbe etmek şarttır. ve bu tevbenin şartı da tağutları asla tanımamaya azmeylemektir. bu suretle “kim tağutu inkâr edipte allah’a iman ederse” ayeti “lâ ilâhe illallâh” kelime-i tevhidinin bir tefsiri demektir.”85ayet-i kerimede tağutu inkâr etmenin allah’a imandan önce zikredilmesinde bir takım hikmetler vardır. bu hikmetler şöyle özetlenmiştirtağutu red meselesinin küçük görülüp de ihmal edilmemesini, tağutu reddetmenin çok önemli bir asıl olduğunu, bunun dışındaki asıl ve teferruatların ise ona bağlı olduğunu belirtmek önce tağutun reddinin gerekli olduğunu bildirmek içindir. çünkü kişi tağutu reddetmeden önce iman ederse bu iman, tağutu red veya şirki terk edinceye kadar sahibine hiç bir fayda iman ile tağuta iman, bir kulun kalbinde bir an bile olsa asla bir arada bulunamaz. çünkü birisine iman, diğerine iman etmeye zıddır. bunlardan birisine iman edilirse diğeri reddedilmiş olur. çünkü iman ile küfür bir kalpte asla bir arada göre, ya tağutu reddettikten sonra iman edilir ya da tağuta iman ederek allah reddedilir. tağuta iman ile allah’a imanın bir kulun kalbinde aynı anda bir arada bulunmasını düşünmek, bir şeyin zıddıyla birlikte aynı anda var olduğunu düşünmek demektir. bu ise urve-i vüskâ sağlam kulp’dan kasıt nedir?müfessirler, ayet-i kerimede geçen “el-urvetü’l vüska” kelimesini bir kaç şekilde anlamlandırmışlardır. mücahit bunun “iman” anlamına geldiğini söylemiştir. suddi “islam” manasındadır, derken, said b. cübeyr ve dahhak “lâ ilâhe illallâh” anlamında olduğunu söylemiştir. enes b. malik’den bunun “kur’an” manasında olduğu rivayet edilmiştir. ibn-i kesir, bu görüşlerin hepsini naklettikten sonra şöyle der“bu görüşlerin hepsi sahihtir; aralarında herhangi bir çelişki söz konusu değildir.”87önemli bir açıklamaallah’ın dışında ibadet edilen bir varlığın tağut olarak isimlendirilebilmesi için mutlaka kendisine yapılan ibadete rıza gösterilmesi ve bu işten memnun olması şarttır. eğer kendisine yapılan ibadete rıza gösterilmiyorsa o zaman tağut olarak isimlendirilemez. birçok insan hz. isa’ya, hz. uzeyr’e veya allah’ın salih kullarına ibadet etmektedir. her ne kadar onlara ibadet eden insanlar kâfir olmuş olsa da, kendilerine ibadet edilen bu salih zatlar, yapılan ibadetten razı olmadıkları için “tağut” olarak isimlendirilemezler. bu şart çok önemlidir. buna dikkat i’lamu’l-muvakkıîn, 1/ mecmuu’l-fetâva, 28/ tefsiru’t-taberi, 3/ ed-dürerü’s-seniyye, 2/ fethu’l-mecid, sf. sf. et-tağut, sf. müslümanların birliğini sağlayacak olan temel esaslar, abdu’l mun’im mustafa, sf. 35, müslim, kitabu’l iman, lübabu’t-te’vil fî meâni’t-tenzil, 1/351; daru’l-kütübi’l-ilmiyye hak dîni kur’an dili, 2/ bkz. “et-tağut”, abdu’lmun’im mustafa, sf. 61, tefsiru’l-kur’ani’l-azim, 1/418. daru’l-fayhâ baskısı."kanun koyma selâhiyyeti ancak allah'a ait dir"teşri kanun koyma imani bir doğrudan doğruya akide ile ilgilidir. işte bu sebeble bu meselenin allah’a iman konusunda ele alınması şakir, allah’ın şeriatinden olan, hırsıza verilen ceza hakkında şöyle diyor“hırsıza verilen el kesme cezası biz müslümanlar için akidenin ve imanın temelindendir. islam şeriatinin koyduğu el kesme cezasını inkar eden veya bunun yerine başka bir ceza isteyen ve üstelik müslüman olduklarını iddia eden bu kimselere soralım“siz allah’a ve bu kainatı o’nun yarattığına inanıyor musunuz?”“evet” diyeceklerdir.“allah’ın geçmişte olanları ve gelecekte olacakları bildiğine inanıyor musunuz?” “evet” diyeceklerdir.“allah’ın bizi ve bize zarar verecek şey ile bize fayda verecek şeyi bizden daha iyi bildiğine inanıyor musunuz?” “evet” diyeceklerdir.“allah’ın muhammed doğru yolu göstermek ve hak dini tebliğ etmek için gönderdiğine, ona kur’an’ı indirdiğine inanıyor musunuz?” “evet” diyeceklerdir.“kur’an’ın hem din, hem de dünya işlerinde bir rehber, bir yol gösterici olarak gönderildiğine de inanıyor musunuz?” buna da “evet” diyeceklerdir. bu sorulara “evet” cevabını veren sizler! sizlerin bu cevabınız allah’ın hükmünden başka bir hüküm istemenizle tezat teşkil etmektedir ve sizlerin müslümanlık iddianıza zıttır. müslüman olduklarını iddia ettikleri halde bu soruları “hayır” şeklinde cevaplandıranlara gelince; onların kafir olduklarına hükmederiz. alim olsun, cahil olsun, kültürlü olsun, okumamış olsun her müslüman yukarıdaki soruları “hayır” şeklinde cevaplandıranın mürtedleştiğini, küfrün uçurumuna yuvarlandığını kesinlikle bilir. fakat, “müslüman” olduklarını iddia etmeyenler ile bu mesele hakkında kesinlikle tartışmaya girmeyiz. çünkü onlar bizim inandığımız gibi inanmıyorlar. biz onların istediklerine uymadıkça onlar bizden asla razı olmazlar. onların isteklerine uymaktan allah’a sığınırız.” umdet-ut tefsir c4, s14 6-l47şeyhul islam mustafa sabri şeyhül islam mustafa sabri osmanlı imparatorluğunun son şeyhül islam’ıdır. miladi 1860 yılında tokat’da doğmuş. osmanlı imparatorluğu yıkılınca son otuz yılını mısır’da ilimle uğraşarak geçirmiştir. 1954’te vefat etmiştir., allah’ın indirdiği şeriati yürürlükten kaldırmak gayesiyle ortaya atılan planlardan olan, din ile devlet işini birbirinden ayırma laiklik konusuyla ilgili olarak şöyle diyor“laiklik, yani din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması hususunu yaygınlaştırmak isteyen devlet adamları ve yazarlarının bu düşüncesi, kur’an ve sünnette açıklanan hükümlerin allah tarafından gönderildiğine iman ile bağdaşmaz.” mevkıf el akl vel ilm min rabbil alemin c4, s294aynı kalpte allah’a iman ile allah’tan başkasına taguta muhakeme olmaya rıza gösterme fikri birarada şöyle buyuruyor?????? ???? ????? ????????? ??????????? ????????? ??????? ????? ???????? ???????? ????? ???????? ???? ???????? ?????????? ???? ????????????? ????? ??????????? ?????? ???????? ???? ?????????? ???? ????????? ???????????? ???? ??????????? ???????? ???????? ????“sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? reddetmekle emrolun-muşken taguta muhakeme olmak istiyorlar. şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek ister.” nisa60???????? ????????? ??? ????? ??????? ???????? ???? ????????? ??????? ????????????? ??????????? ?????“muhakkak ki biz, her ümmete allah’a kulluk edip taguttan sakınmaları için rasuller gönderdik.” nahl 36şankıtiy, itaatte şirk konusunda şöyle diyorrasulullah hıristiyan ve yahudilerin kendi haham ve rahiblerini rab edindiklerini anlatan;?????????? ????????????? ??????????????? ?????????? ???? ????? ???????????“onlar; hahamlarını, papazlarını allah’tan başka rabler edindiler…” tevbe 31 ayetini okurken, daha önce hristiyan olan ve müslüman olmak için gelen adiyy b. hatem rasulullah bu ayetin açıklanmasını istedi. bunun üzerine rasulullah bu ayeti;“o kimseler allah’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını da haram kıldıkları zaman haham ve rahiplerine itaat edince onları rab edinmiş oldular”, şeklinde kanunlarından şeriatinden başka kanunlarla muhakeme olmayı isteyenlerin şirke girdiklerini nisa 60 ayeti apaçık bir şekilde böylelerinin müslümanlık iddiasını hayretle karşılıyor. çünkü hem iman ettiklerini iddia ediyorlar, hem de allah’ın kanunlarından başka kanunlarla muhakeme olmayı istiyorlar. oysa aynı kalpte allah’a iman ile taguta muhakeme olmaya rıza gösterme birarada bulunamaz. işte bu onların iman iddialarında yalancı olduklarını ortaya şöyle buyuruyor?????? ???? ????? ????????? ??????????? ????????? ??????? ????? ???????? ???????? ????? ???????? ???? ???????? ?????????? ???? ????????????? ????? ??????????? ?????? ???????? ???? ?????????? ???? ????????? ???????????? ???? ??????????? ???????? ???????? ????“sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? reddetmekle emrolun-muşken taguta muhakeme olmak istiyorlar. şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek ister.” nisa60edvaul beyan c4, s82şankıtiy başka bir yerde nisa 60 ayetini zikrettikten sonra şöyle diyor“tagutu reddetmedikçe hiçbir kimsenin iman etmiş sayılmayacağını aşağıdaki ayet çok iyi şöyle buyuruyor?????? ???????? ????????????? ?????????? ????????? ?????? ??????????? ????????????? ??????????? ??? ?????????? ????? ? ?????“kim tagutu reddedip allah’a iman ederse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmuştur.” bakara256dikkat edilirse ayette, tagutu inkar etmeksizin kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmanın sözkonusu olmadığı vurgulanmaktadır. yani, bu durumda kişi imandan “sağlam kulpa tutunma” diye vurgulanan şey, imanın ta kendisidir. tagutu inkar etmeme hadisesi hiçbir zaman iman ile birarada bulunmaz. ikisinin birarada bulunması imkansız bir şeydir.” edvaul beyan c1, s293tagut kavramı neyi ifade eder? kişi bunu bilsin ki, ona karşı çıkıp allah’a iman kayyım muhammed b. ebi bekir b. eyyub b. sa’d ed-dimeşki h. 691’de dimeşk’te doğmuştur. ibn-i teymiye’nin talebesidir ve hanbeli alimlerindendir. h. 751 senesinde vefat etmiştir. şöyle diyor“allah rasulullah’ın getirdiği şeylerin dışında herhangi bir kanun veya ilyle muhakeme olmanın taguta muhakeme olmak anlamına geldiğini ibadet, ittiba veya itaat konusunda haddini aşan mahluk kavmin tagutu; allah ve rasulü dışında kendisine muhakeme olunulan veya allah’ın dışında kendisine ibadet edinilen veya allah’ın izin vermediği konularda kendisine tabi olunulan varlıklardır.” a’lamul muvakkıin c1, s50şeyh abdurrahman b. hasan abdurrahman b. hasan a’laş-şeyh hanbeli alimlerindendir. h. 1285 yılında vefat etmiştir. şöyle diyorallah ???? ????? ????????? ??????????? ????????? ??????? ????? ???????? ???????? ????? ???????? ???? ???????? ?????????? ???? ????????????? ????? ??????????? ?????? ???????? ???? ?????????? ???? ????????? ???????????? ???? ??????????? ???????? ???????? ????“sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? reddetmeleri emrolun-muşken taguta muhakeme olmak istiyorlar. oysa şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek ister.” nisa 60 hakkında ibn-i kesir şöyle demiştir“allah bu ayette kur’an ve sünnetin dışında başka şeylere muhakeme olan kişiyi taguttan kasıt; allah ve rasulünün koyduğu ölçüler dışında ölçü koyan kur’an ve sünnetin dışındaki kanunlara muhakeme olursa taguta muhakeme olmuş olur. kim allah’ tan başkasına ibadet ederse taguta ibadet etmiş olur. eğer ibadet ettiği mahluk salih kimse ise, bu kimse şeytana ibadet etmiş olur. çünkü şeytan ona böyle yapmasını bu gerçeği ayetinde şöyle belirtmiştir???????? ???????????? ???????? ????? ??????? ?????????? ?????????? ??????????? ???????? ??????????????? ? ???????????? ?????????? ? ??????? ????????????? ??? ???????? ????????? ??????????? ???? ???????? ????????? ???????? ????????? ???????????? ???? ?????? ???? ????????????? ???????????? ???? ????????? ??????? ????? ?????? ??? ?????????? ? ????????? ????? ??????? ??????????? ???????? ? ??????? ???????? ??? ??????? ??????????? ????“onların hepsini birgün toplarız. sonra allah’a şirk koşanlara; siz ve şirk koştuklarınız yerlerinize gidin, deyip onları birbirlerinden ayırırız. şirk koştukları ise; “bize ibadet etmiyordunuz ki. allah sizinle bizim aramızda şahid olarak yeter. sizin bize ibadet etmenizden bizim haberimiz yoktu” derler. işte orada herkes dünyada yapmış olduklarını bilecek ve gerçek mevlaları olan allah’a döndürüleceklerdir. uydurmakta oldukları da onlardan uzaklaşmıştır.” yunus 28-30???????? ???????????? ???????? ????? ??????? ??????????????? ???????????? ?????????? ??????? ??????????? ???? ??????? ??????????? ?????? ?????????? ???? ????????? ? ???? ??????? ??????????? ???????? ? ???????????? ?????? ??????????? ????“allah birgün onların hepsini diriltip toplar, sonra meleklere “bunlar mı size tapıyordu?” der. melekler de derler ki “seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederiz, bizim dostumuz onlar değil, sensin. hayır, onlar bize değil cinlere ibadet ediyorlardı. çoğu onlara inanmaktaydı.” sebe 40-41müşriklerin taptıkları; taş, ağaç, mezar, kendisine ibadete çağıran varlıklar ve salih kimselerin sureti şeklindeki putlar veya bunlara benzer şeylere gelince; bunların hepsi allah bizlere, reddetmemiz ve onlardan beri olmamız gerektiğini bildirdiği insanları bu şeylere ibadet etmeye sevkeden de şeytandır. dolayısıyla bunlara ibadet eden, şeytana ibadet etmiş olur. şeytan tevhidi bozan her batılı süslü göstererek insanların onlara uymalarını tevhid tagutu reddetme esasına dayanır. tagutu tanımak ve onu kabullenmek ise tevhid akidesinin özüne aykırıdır. esasen tevhid akidesi; her türlü taguti unsuru inkar etmeyi, tanımamayı, karşı çıkmayı gerektirmektedir. işte bu tevhid akidesinin ta kendisidir...allah şöyle buyuruyor???? ??????? ?????? ???????? ???????? ??? ???????????? ??????????? ?????? ???? ??????? ???????????? ?????? ??????? ???????? ???????? ??????????? ???? ????? ??????? ????????? ?????? ??????? ????????? ???????????? ???????????? ?????????????? ??????? ??????? ?????????? ????????? ???????? ???“ibrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. onlar kavimlerine şöyle demişlerdi “biz sizden ve allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. sizi tekfir ediyoruz. sadece bir olan allah’a iman edinceye kadar bizimle sizin aranızda ebedi bir düşmanlık ve kin başgöstermiştir.” mumtahine 4kim allah’tan başkasına ibadet ederse ibadet ettiği o varlığa haketmediği değeri vermiş malik malik ibn-i enes h. 92’de vefat etmiştir. maliki mezhebinin imamıdır. şöyle diyor“tagut; allah’tan başka ibadet edilendir.”aynı şekilde, allah ve rasulünün hükümleri dışında herhangi bir hükme muhakeme ettiren, allah’ın ve rasulünün bildirdiği hükümleri terketmiş ve beşeri hükümleri allah’ın hükmünden ve rasulullah’ın getirdiği ölçülerden daha üstün tutmuş ve itaatte allah’a ortak koşmuş sayılır. bu kişi aynı zamanda allah’ın aşağıdaki ayetlerde rasulune vermiş olduğu emre muhalefet etmiş şöyle buyuruyor?????? ??????? ?????????? ????? ???????? ??????? ????? ????????? ????????????? ????????????? ???? ??????????? ???? ?????? ??? ???????? ??????? ???????? ? ????“aralarında allah’ın indirdiği ile hükmet. onların heva ve heveslerine uyma. onların, allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni ayırmalarından sakın.” maide 49????? ????????? ??? ??????????? ??????? ???????????? ?????? ?????? ?????????? ????? ??? ???????? ??? ???????????? ??????? ?????? ???????? ????????????? ?????????? ????“hayır! rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin etmedikçe, sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı kalplerinde bir sıkıntı duymadan teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” nisa 65allah’ın rasulüne emrettiği şeye muhalefet ederek, allah’ ın indirdiği kanunlardan başkasıyla insanlara hükmeden veya heva ve hevesine uyarak kendi menfaatından dolayı böyle bir şeyi isteyen kişi, mü’min olduğunu iddia etse bile iman ve islam halkasını boynundan çıkarıp atmıştır. çünkü allah böyle kişilerin iman iddialarını kabul etmeyip onları yalancı olarak nisa 60’ta böyle kimseler hakkında “yez’umun” inandıklarını iddia edenler kelimesini kullanıyor.“yez’umun” kelimesi; aksini yaptığı halde birşey hakkında doğru olduğunu iddia eden kimselerin durumu için kullanılan bir kelimedir. yani bu kelime genellikle, yalan yere birşeyi iddia edenler hakkında manayı nisa 60 ayetinin devamı desteklemektedir. allah nisa 60 ayetinin devamında; “reddetmeleri emrolunmuşken…” buyurarak iman etmeleri için tagutu reddetmeleri gerektiğini insanlara emrediyor ve buna rağmen, tagutu inkar etmeyip itaat edenlerin nasıl bir çelişkiye düştüklerini, yalan söylediklerini dolayısıyla iman etmemiş olduklarını yüzlerine çarpa çarpa açıkça tagutu reddetmek tevhid akidesinin esasındandır. bakara 256 ayetinde de vurgulandığı gibi, bu esas olmadan imandan söz edilemez. çünkü bütün amellerin allah katında geçerli olup olmaması tevhidin sıhhatine bağlıdır. iman ise tevhidin ta kendisidir.?????? ???????? ????????????? ?????????? ????????? ?????? ??????????? ????????????? ??????????? ??? ?????????? ????? ? ?????“kim tagutu inkar edip allah’a iman ederse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmuştur...” bakara 256taguta muhakeme olmak isteyen, ona iman etmiş demektir. bu kişi ağzıyla “ben ona iman ettim” demese bile... fethul mecid s391“selefin sahabelerin ve sahabelere bağlı büyük alimlerin tagut hakkındaki sözlerinden özet olarak şöyle anlıyoruztagut; insanı allah’a ibadetten alıkoyan, allah’a giden yolu kapatan, dini allah’a has kılmayı, allah ve rasulüne tabi olmayı önleyendir. bu cinden ve insandan şeytan olabileceği gibi ağaç, taş de hükme kesinlikle şu da girerinsanlar arasındaki hukuki ilişkileri, davranış biçimlerini, ekonomik meseleleri kısaca beşeri her türlü münasebetleri düzenleyen ve müeyyideye bağlayan kur’an ve sünnetten kaynaklanmayan ister yabancı ister yerli olsun her türlü beşeri kanun, il, değer yargısı ve davranış kalıpları bu kelimenin anlamı içine kanunları koyanlar da, tasdik edip kabul edenler de tagutturlar. kasıtlı veya kasıtsız rasulullah getirdiği hak dinden insanları çevirmek için insan aklının koymuş olduğu bütün kanunlar, iller ve onu koyanlar tagutturlar. fethul mecid s 293 dipnot 1tagut genel olarak; “allah ve rasulü dışında emir ve yasaklarına uyulan kişidir.”tagutların başı beş tanedirbirincisi allah’tan başkasına ibadete çağıran şöyle buyuruyor?????? ???????? ?????????? ??? ????? ????? ???? ??? ?????????? ???????????? ? ??????? ?????? ??????? ??????? ???? ?????? ??????????? ? ?????? ??????? ??????????? ????“ey ademoğlu ben size; apaçık düşmanınız olan şeytana değil, yalnız bana ibadet edin, dosdoğru yol budur, diye bildirmedim mi?” yasin 60-61ikincisi allah’ın hükmünü değiştiren zalim şöyle buyuruyor?????? ???? ????? ????????? ??????????? ????????? ??????? ????? ???????? ???????? ????? ???????? ???? ???????? ?????????? ???? ????????????? ????? ??????????? ?????? ???????? ???? ?????????? ???? ????????? ???????????? ???? ??????????? ???????? ???????? ????“sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? reddetmeleri emrolunmuşken taguta muhakeme olmak istiyorlar. oysa şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek ister.” nisa 60üçüncüsü allah’ın indirdikleriyle cc şöyle buyuruyor?????? ???? ???????? ????? ???????? ??????? ???????????? ???? ????????????? ???? “allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir.”maide44dördüncüsü gaybı bildiğini iddia eden şöyle buyuruyor??????? ????????? ????? ???????? ?????? ???????? ??????? ???? ?????? ???? ????????? ???? ??????? ????????? ???????? ???? ?????? ???????? ?????? ???????? ??????? ????“görülmeyeni bilen allah, görülmeyene kimseyi muttali kılmaz. ancak elçileri içinden razı olduğu başka... allah onun önüne ve arkasına izleyiciler dizer.”cin 26-27?????????? ????????? ????????? ??? ??????????? ?????? ???? ? ?????????? ??? ??? ???????? ??????????? ? ????“gaybın anahtarı o’nun katındadır. o’ndan başka hiç kimse onu bilemez. karada ve denizde olanların hepsini o bilir.” en’an 59beşincisi kendisine ibadet edilen ve buna rıza cc şöyle buyuruyor?????? ?????? ???????? ?????? ??????? ???? ??????? ????????? ????????? ????????? ? ????????? ??????? ????????????? ????“onların içinden kim; “ben allah’tan başka bir ilahım” derse, onu cehennemle cezalandırırız. zulmedenlerin cezasını işte böyle veririz.” enbiya 29tagutu reddetmek ancak;allah’tan başkasına yapılan ibadetlerin geçersiz olduğunu kabul edip, böyle birşeyin yapılmaması gerektiğine inanmak, böyle yapanları tekfir edip sevmemek ve onlara düşman olmakla mümkün şöyle buyuruyor???? ??????? ?????? ???????? ???????? ??? ???????????? ??????????? ?????? ???? ??????? ???????????? ?????? ??????? ???????? ???????? ??????????? ???? ????? ??????? ????????? ?????? ??????? ????????? ???????????? ???????????? ?????????????? ??????? ??????? ?????????? ????????? ???????? ???“ibrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. onlar kavimlerine şöyle demişlerdi “biz sizden ve allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. sizi tekfir ediyoruz. sadece bir olan allah’a iman edinceye kadar bizimle sizin aranızda ebedi bir düşmanlık ve kin başgöstermiştir.” mumtahine 4yasama hakkını yalnız allah’a tanımak tevhid inancının gereğidir. bunu bu şekilde kabul etmedikçe tevhid akidesi sıhhat kazanamaz. bu da yani; tevhid akidesinin sıhhat kazanması da ancak taguti her türlü unsuru reddetmekle sadece tek şekilde karşımıza çıkmayabilir. şühpesiz ki, tagut ne şekilde olursa olsun, tevhid akidesi onu kesinlikle reddetmeyi tagut özellikle teşri kanun koyma ve emir verme şeklinde karşımıza çıkıyor. çağımızdaki tagut; ilahi kanunlar dışında, insanların koydukları kanunlar, emirler ve değer yargıları şeklinde de ifade göre, kanun koyan ister bir diktatör, ister halkın seçtiği seçkin bir zümre, ister toplumda yer etmiş bir grup bilim adamı, isterse halkın sevdiği bir komutan olsun farketmez, yine de durum karşısında, tevhid akidesini korumak isteyen herkes; bu çağdaş tagutu inkar etmek, allah’ın kanunlarına zıt olan emirlerine uymamak, ondan uzaklaşmak, ona tabi olanların koyduğu ölçülere uyanların küfrüne hükmetmek ve onlardan olmadığını ilan edip onlara düşman olmak 4 ayetinde geçen ibrahim ile kavminin, tagut ve ona ibadet edenlere karşı tutumları, bu konuda bizlerin yolunu aydınlatan önemli müslüman olduğunu iddia eden devletlerden bazılarının anayasalarında şöyle bir ibare geçmektedir“islam şeriati anayasanın temel kaynağıdır.”ey insanlar! onların bu sözü sizi aldatmasın. dolayısıyla onların müslüman bir devlet olduğu düşüncesine de kapılmayın. çünkü bu söz apaçık bir şirktir. çünkü bu söz; fer’i meselelerde bile olsa, islam şeriatının dışında muhakeme için başvurulacak başka kaynakların varlığını ifade etmektedir. kur’an ve sünnetin dışında başka kaynaklara muhakeme olmanın caiz olduğu manasına gelir. bu ise apaçık bir bu konuda şöyle buyuruyor?????? ??????? ?????????? ????? ???????? ??????? ????? ????????? ????????????? ????????????? ???? ??????????? ???? ?????? ??? ???????? ??????? ???????? ? ????“aralarında allah’ın indirdiği ile hükmet. onların heva ve heveslerine uyma. onların, allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni ayırmalarından sakın.” maide 49bu ibarenin şirk olmasının diğer bir sebebi ise; islam şeriatinden başka kaynakların da geçerli olduğuna dair rızayı içermesindendir. bu zaten başlıbaşına küfürdür. çünkü küfre rıza devletin müslüman sayılabilmesi için anayasası “devletin anayasasının tek temeli kur’an ve sünnettir” şeklinde şöyle diyebilirler “teknik bilgi ve düzenlemeleri islami prensiplerle çelişmediği müddetçe kafirlerden almakta bir sakınca yoktur. almayı da islam dini yasaklamamıştır.”bunu söyleyenlere şöyle denir “doğru söylüyorsunuz. fakat unutulmaması gerekir ki, bu konuda islam dini izin verdiği için bu yapılabilir. dolayısıyla sonunda verilen hüküm yine islam’ islam, teşride yasamada kaynakların temeli değil, bizzat tek kaynaktır. başka kaynaklara asla ihtiyaç duymaz. islam şeriatinin izin verdiği kadarıyla kafirlerden istifade edilir. allah şeriati başka şeriatlere kanunlara ihtiyaçdan münezzeh ve yücedir. sonuç olarak; bize hükmeden yalnız islam şeriatıdır. öyleyse islam’ın mübah kıldığını alır, yasakladığından da beşeri hayatı düzenlemede başka bir fikirle, ideolojiyle, sistemle uzlaşmaz ve uzlaştırılamaz. islam’ın böyle birşeye ihtiyacı yoktur. dolayısıyla islam’ın konumunu belirlemek hiçbir merciye ait değildir. o kendi makamını kendisi belirler ve insan hayatına, gidişatına şekil verir.”şu iyice bilinmelidir ki; tevhid akidesi, yasama ve emir sultasının yalnız allah’a ait olmasını gerektirir. ancak bu vazife yerine getirildiğinde tagutu inkar gerçekleşmiş olur.???? ???? ışidci kafaya girmek için ilk basamak. daha sonra derinlere iniyorsunuz zaten. bundan sonra alınan hap es siyaset'ül şeriye'dir. blogları filan bile var bunların; hedef, illa ve her şeye rağmen “müslüman” kadroların yönetmesi değil, evet müslüman kadroların, ama mutlaka islâmî hükümlerle ve adâletle yönetmesi olmalıdır. zaten böyle yapmadıklarında akîdevî bir sapma da yaşanmakta ve allah’ın tehdidine muhatap olunmaktadır. müslüman’ın siyasal alandaki hedefi, kulluk eksenli bir hayat tasavvuru içinde sadece allah’a kulluk yaparak, o’nun rızasını kazandıracak tavizsiz islâmî mücadele ile toplumsal dönüşüme vesile olarak, allah’ın vaat ettiği ilâhî yardımını celp etmeye çalışmak muhammed suresi, 47/7, allah’ın hükümlerine dayalı islâmî adâlet sisteminin gelmesine zemin hazırlamak olmalıdır. doğru ve sahih bir din anlayışını topluma taşıyabilmek için, toplumun vahyîn belirleyiciliğine ve tevhidî akîdeye doğru dönüşümüne vesile olabilmek için, öncelikle hiçbir şartta ve hiçbir gerekçeyle taviz verilmemesi gereken ve değiştirilemez, terk edilemez vahye dayalı temel ilke ve değerlerde ısrar eden, vahyîn şâhidliğini âdil ve emin bir kimlikle ortaya koyan dâvetçi kadrolara ihtiyaç bâtıl kavram ve modellere bulaşmadan özgün islâmî kavramlarla tanımlayan, bu durumdan bir eziklik ve kompleks duymayan, vahyîn getirdiği kavram, ilke ve değerleri eylem ve söylemlerine egemen kılmaktan ve bunları bıkmadan, yorulmadan sürekli yaşayarak topluma taşımaktan usanmayan ve utanmayan, tam tersine onur duyan şahsiyetli müslümanlara ihtiyaç vardır. istikrarlı, zikzak çizmeyen düşünce seyri ve süreklilik arz eden çabalarıyla istikametini bozmadan yürüyen örneklerin çoğalıp yaygınlaşmasına ihtiyaç vardır. egemen şirk sistemi ve kurumlarıyla uzlaşmaktan, bütünleşmekten uzak duran, dünyevîleşmeye pirim vermeyen, bedeli neyse ödemeyi göze alarak, köklü bir inkılâpla tevhidî toplumsal değişimin gerçekleşmesi için çaba göstermekte ısrarcı olan, müslüman öğrenci, aydın, entelektüel ve akademisyenlere olduğu kadar, yine aynı özelliklere sahip esnaf, tüccar, çiftçi, işçi vb. halktan insanlara da ihtiyaç vardır. toplumun örnek alacağı, emanete riâyetkâr, doğru sözlü, ahde vefalı, iffetli, izzetli, âdil, emin ve güvenilir müslüman şahsiyetlere ihtiyaç vardır. mekke'deki "muhammedü'l emin" örnekliğini çağımıza taşıyarak vahye şahidlik yapan güzel ahlaklı ve adaletiyle güven veren islamî şahsiyetlere ihtiyaç vardır. inandığı değerleri, hiçbir dünyevî menfaat karşılığında satmayan, akîdesini ve ilkelerini hiçbir hesap korku ve endişe ile terk etmeyen muvahhidlere ihtiyaç vardır. yahudi oluşumu daeşin kullandığı ayet. dünya 1909 dan beri küreselci siyonist ailelerin ve işbirlikçilerinin sömürüsüyle kan ağlamaktadır ve bunların işbirliğinde kurulan onlarca devletin özgür olduğunu düşünen putperest kafalar elbette müslümanlıkla alakası olmadığı için reddebilirler bu ayeti. rejimi aziz nesin in dediği gibi bir müslümanın putu veya ideolojisi olamaz bu ayete göre reddetmemiz gerekir diye de kesinlikle. tek cümlelik sığ, basit, ilkel doktrinlerini uzun uzadıya açıklamış bir de adam. hey allah'ım. selefiliğin fantezi evrenini özet geçeyim "süper über tartışılmaz kutsallıktaki 7. yüzyıl yaşam tarzı ve kanunlarını dayatmayan emretmeyen zorlamayan her iktidar kurumu ve yapılanması put'tur. dolayısıyla karşısında silahlı olarak cihat etmek, gerekirse uğrunda şehit olmak islami bir zorunluluktur farzdır. "bu, bu kadar. insanların hayatlarının uğrunda harcandığı, şehirlerin ülkelerin darmadağın edildiği, masumların katledildiği, milyonlarca insanın göçüyle sonuçlanan sonsuz savaşların çıkarıldığı doktrin bu. ötesi yok ya. vallahi ahirette iki eli sizin yakanızda olacak milyonlarca masum var, farkında bile değilsiniz! sırf dinimin adını kirlettiğiniz için bendeniz günahkar dahi davacı olacağım sizden, hadi buyurun! ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın.
Ayet ve hadislerle Allah'ın kullarına verdiği nasihatler... “Mü’minler ancak kardeştirler.” Hucurât sûresi 49, 10Bu âyetin devamında “Öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin, Allah’dan sakının ki size acısın” buyurulur. Kardeşlik, karşılıklı birbirlerine hayırlı ve faydalı olmayı, birbirine yardım etmeyi, birbirinin sevinç ve kederine ortak olmayı gerektirir. Bunlar ise, aşağıda gelecek olan ilk hadisin açıklamasında görüleceği gibi nasihatten sayılır. Bu âyette anılan din kardeşliği, İslâm nazarında neseb ve kan kardeşliğinden daha önemli ve sağlam görülerek öne geçirilmiştir. Dinin bir prensibi olmak üzere, nesep kardeşliği, dini, İslâm’ı inkâr halinde bir kıymet ifade etmez ve kopar. Ama din kardeşliği neseben kardeşi olan birini reddetmekle sona ermez, devam eder. Burada kardeş tabirinin kullanılması beliğ bir teşbihtir. Çünkü, insanların birbirine en yakın olanları, bir anne ve babadan meydana gelen kardeşlerdir. Doğum hayatın kaynağıdır. İman ise, ebediyyen bâkî olmanın kaynağıdır. O halde ebedî olan, geçici olandan daha üstün olacaktır. Dinde kardeşliğin gereği, iki fert ve veya iki mü’min cemaat birbirlerine darıldıkları veya araları bozulduğu takdirde, hemen aralarını bulup barıştırmaktır. Aksi takdirde kardeşlikleri zayıflar, kuvvetleri kaybolur, kâfirlere karşı mücâdele güçleri kalmaz. “Ben size öğüt veriyor, sizin iyiliğinizi istiyorum.” A’râf sûresi 7, 62 Bu âyet-i kerîme, Nuh aleyhisselâm’dan haber vermekte olup tamamının anlamı şöyledir “Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve Allah tarafından gelen vahyile sizin bilemeyeceklerinizi biliyorum.” Bütün peygamberlerin risâleti birdir. Bütün peygamberler Allah’dan aldıkları vahyi insanlara tebliğ edip, ulaştırmışlardır. NASİHATIN ÜÇ ŞARTI “Size nasihat ediyorum” demek, size olgunluk ve kemâl yolunu gösteriyorum, iyiliğinizi ve hayrınızı arzu ediyorum, samimiyetle kurtuluşunuzu istiyorum demektir. Nasihatın üç şartı olduğu söylenir *Müslümanların uğradığı musibetlere kalben üzülmek, *Müslümanlara nasihat etmekte bıkıp usanmamak, *İnsanlar gerçekleri bilmeseler ve hatırlatmayı hoş görmeseler bile, onlara kurtuluş yollarını göstermek. “Ben sizin için emin bir nasihatçıyım.” A’râf sûresi 7, 68 Bundan önceki âyetle aynı mâhiyette olup, peygamberlerin ümmetleri ve insanlık için birer nasihatçı olduklarını ve onların Allah’ın birliğine, tevhîd akidesine davet ettiklerini bu defa Hûd aleyhisselâm’ ın dilinden bildirmektedir. Peygamberler “emîn” yani kendilerine çok güvenilen kimselerdir. Onlar, her şeyden önce risâletin tebliğinde emin olup, asla yalan söylemezler. Bu durum istisnasız bütün peygamberler için böyledir. ALLAH'IN VERDİĞİ NASİHATLERLE İLGİLİ HADİSLER Ebû Rukayye Temîm İbni Evs ed-Dârî radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem “Din nasihattır” buyurdu. Biz kendisine – Kimin için nasihattır? dedik. Peygamber Efendimiz - “Allah, Kitabı, Resûlü, mü’minlerin yöneticileri ve tüm müslümanlar için nasihattır” buyurdu. Müslim, Îmân 95. Ayrıca bk. Buhârî, Îmân 42; Ebû Dâvûd, Edeb 59; Tirmizî, Birr 17; Nesâî, Bey’at 31, 41 DİNİ AYAKTA TUTAN NASİHATTİR Nasihat, Arap dilinin en kapsamlı kelimelerinden biridir. Bazı dil bi-limciler, Arapçada nasihat ile felah kelimeleri kadar dünya ve ahiret hayırlarını bünyesinde toplayan kelime olmadığını söylerler. Nasihat sözlükte öğüt vermek, iyi ve hayırlı işlere davet, kötü ve şer olan şeylerden nehyetmek, bir işi sadece Allah rızası için yapmak, yırtık olan elbiseyi dikmek, balı mumundan süzüp arındırmak gibi çok çeşitli ve muhtevalı mânalar ifade eder. Hadisin anlamı “Dinin direği ve dini ayakta tutan nasihattır” demektir. Buna göre nasihat, neredeyse din ile aynı manada kullanılmış gibi bir intibâ vermektedir. Bu, konunun önemini anlatması açısından böyledir. Nitekim, “Hac Arafâttır” Tirmizî, Tefsîru sûre 2; Ebû Dâvûd, Menâsik 68 hadisi de, haccın temelinin ve hac sayılmasının şartının Arafât’ta bulunmak olduğunu, Arafât’ta bulunmayanın haccının olmayacağını anlatır. Nasihat hadisi, cevâmiü’l-kelim denilen, az sözle pek çok mânalar ifade eden hadislerden biridir. Bu sebeble İslâm âlimleri, nasihat hadisini, İslâm’ın esasını oluşturan hadislerden biri ve en önemlisi kabul ederler. Bu kısa açıklamalar, nasihatın, dilimizde çokça kullanılan, büyüğün küçüğe verdiği sözlü öğütlerden ibaret olmadığını ortaya koymuş oluyor. Şimdi nasihatla kastedilen geniş ve kapsamlı mânalara ve anlatımlara, hadiste zikredilen esaslar dahilinde açıklamalar getirebiliriz. DİNİN ALLAH İÇİN NASİHAT OLUŞU Bir mü’min için öncelikler vardır. Bunların başında Allah’a iman, ilk sırada yer alır. Tabiî ki Allah’a iman, sadece “inandım” demekle yerine gelmiş olmaz. Nitekim âyet-i kerîmede “İnsanlar “inandık” demekle, imtihandan geçirilmeden bırakılacaklarını mı sandılar?” [Ankebût sûresi 29, 2] buyurulur. İşte dinin Allah için nasihat oluşunun ilk basamağı Allah’a imandır. O’na şirk koşmamak, O’na kulluk ve ibadette ihlâslı davranmak, daima Allah’a itaat üzere olmak, O’na isyandan şiddetle kaçınmak, Allah için sevmek, Allah için buğz etmek, Allah’a itaat edene dost, isyan edene düşman olmak, Allah’ı inkâr edenlerle cihad etmek, nimetlerine şükretmek, insanları bu sayılan vasıflara dâvet ve teşvik etmek, bütün insanlara nezâket göstermek; işte bunlar Allah’a imanın gereği ve dinin Allah için nasihat oluşunun îcabıdır. Müslümanın bütün söz ve davranışlarında bunların gereğini yerine getirmesi, hem dünyada hem de âhirette kendisine fayda verir. DİNİN ALLAH'IN KİTABI İÇİN NASİHAT OLUŞU Allah’ın Kitabından maksat Kur’ân-ı Kerîm’dir. Bir müslüman, bütün semavî kitapların Allah katından indirildiğine, Kur’an’ın o kitapların sonuncusu ve onlara şahit olduğuna inanır. Bu konudaki inanç temelleri şunları da içine alır Kur’an’ın Allah kelâmı olduğu, Allah tarafından gönderildiği ve yine O’nun tarafından korunacağı, kul sözlerinden hiçbirinin ona benzemediği, kullardan hiçbirinin onun bir benzerini getiremeyeceği gerçeklerini kabul edip inanmak. İşte bütün bunlar, Kur’an’a yönelik inanç esaslarıdır. Dinin Kur’an için nasihat oluşuna şu prensipleri de ilâve etmemiz gerekir Kur’an’ı okumak ve hıfzetmek. Çünkü Kur’an’ı okumakla ilim ve irfan kazanılır; nefs temizliği ve gönül saflığı elde edilir; insanın takvâsı artar. O halde Kur’an’ı okumak, sadece lafzını okuyup sevap kazanmak değil, Kur’an bilgisine sahip olmaya gayret etmek anlamındadır. Şunu da hemen ifade edelim ki, Kur’an okumakla insan büyük sevap kazanır ve Kur’an kendisini okuyana şefaatçi olur. Ancak bunların tahakkuk etmesi için bir takım şartların yerine getirilmesi gerekir. Kur’an okurken ona saygı ve ta’zim göstermek, tecvidine ve âdâbına riâyet ederek okumak, harflerinin hakkını vermek, huşû içinde okumak gerekir. Bu konu, Kur’an’ın kıraati ile ilgili kitaplarda genişçe ele alınır. Kur’an’ı okurken mânalarını düşünmek, âyetlerin mahiyetini anlamaya çalışmak icab eder. Nitekim Allah Teâlâ “Bunlar Kur’an’ı düşünmezler mi? Yoksa kalbleri kilitli midir?” [Muhammed sûresi 47, 24] buyurarak bizi uyarır. Kur’ân-ı Kerîm’i müslüman nesillere öğretmek, Kur’an’ın korunması konusunda onlara mes’uliyetlerini hissettirmek, ona dil uzatanlara karşı müdafaa görevini yerine getirmek, her müslümanın vazifesidir. Kur’an’ı öğrenmek ve öğretmek bizler için izzetin, şerefin ve saadetin önemli bir vesilesidir. Peygamber Efendimiz “Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir” Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 21 buyurmuşlardır. Bütün müslümanların Kur’an’ı okumayı öğrenmeleri ve ayrıca onu anlamaya çalışmaları, üzerlerine düşen önemli görevlerden biridir. Bütün yeryüzü müslümanları, buna özel bir ilgi ve ihtimam göstermelidirler. Çünkü bu konu, müslümanların müştereklerinin başında gelir. Kur’an’ı anlamak ve onunla amel etmek esastır. Anlama azmi olmadan ve sevap kazanma duygusundan mahrum olarak sadece okumak ve amel etmeksizin sadece anlamak bir hayır ve fazilet olarak kabul edilemez. Amel edilmeyen bilgi fayda vermediği gibi hoş da karşılanmaz. Allah Teâlâ “Ey iman edenler! Niçin yapmadığınız şeyi söylüyorsunuz? Yapmadığınız şeyi söylemeniz Allah katında büyük gazaba sebeb olur.” [Saf sûresi 61, 2-3] buyurur. Kur’an ilimlerinin her birini öğrenmek, neşretmek, muhkemini, müteşâbihini, nâsih ve mensûhunu, umum ve hususunu bilmek de ümmet üzerine farz olan hususlardır. Bu konularda âlim yetiştirilmezse topyekün ümmet sorumlu olur. Buraya kadar ana hatlarına işaret etmeye çalıştığımız hususlar, dinin, Kur’an için nasihat oluşunun çerçevesini meydana getirir. DİNİN ALLAH'IN RESULÜ İÇİN NASİHAT OLUŞU İslâm, Allah katından insanlığa gönderilen son din, Kur’an son kitab olduğu gibi, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem de en son peygamberdir. Bir mü’minin Peygamber Efendimiz’le ilgili inancı şu esasları da ihtiva etmelidir. Hz. Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğunu kalb ile tasdik, dil ile ikrar etmek. Allah Resûlü’nün Kur’an ve sahih sünnetle getirip bildirdiklerine iman etmek. Onu sevip itaat etmeyi, Allah’ı sevip itaat etmek gibi kabul etmek. “Ey Muhammed de ki “Allah’ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın”[Âl-i İmrân sûresi 3, 31]; “Peygambere itaat eden Allah’a itaat etmiş olur”[Nisâ sûresi 4, 80] gibi Kur’an âyetleri bunun delîlidir. Allah’ın Resûlü’nü dost edinenleri dost, düşmanlarını düşman bilmek. Ehl-i beytini ve ashâbını sevmek, Peygamber’e inanmanın gerekleridir. Hz. Peygamber’in sünnetini ihya edip hayata geçirmek, bid’attan ve bid’atçılardan kaçınmak, İslâm’ın dâvetini yeryüzüne yaymak, sünnet ilimlerini öğrenmek, bunları başkalarına da öğretmek, ilmi öğrenir ve öğretirken edeblerine riâyet etmek, âlimlere saygı göstermek, terbiye ve nezâket kâidelerine uymak, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’ in ahlâkıyla ahlâklanıp edebiyle edeplenmek gibi görev ve sorumluluklar, her müslümanın hassasiyetle uyması gereken esaslardır. Belli başlılarını sıralamaya çalıştığımız bu prensipler, dinin, Allah’ın Resûlü için nasihat oluşunun ne anlam ifade ettiğini ortaya koyar. DİNİN MÜ'MİNLERİN YÖNETİCİLERİ İÇİN NASİHAT OLUŞU Hadiste geçen “eimme” tabirini, yöneticiler diye tercüme ettik. Esasen bu kelime, “imam” kelimesinin çoğuludur. İmam ise, toplumun önünde bulunan ve onlara önderlik yapan, toplumun da kendisine uyduğu kişidir. Daha özel anlamıyla imam, İslâm ümmetinin başında bulunan liderdir. Ümmet denilmesinin sebebi de, bir imama tabi olduklarındandır. Bu lidere imam, halife, emir, sultan ve bunlara benzer isimler verilmiştir. Hangi adla anılırsa anılsın, imam, ümmetin önünde onlardan sorumlu olan ve onları yöneten kişidir. Toplum içinde devletin yöneticisi adına hüküm verme yetkisine sahip kılınan herkes, her seviyedeki yönetici bu tabirin kapsamına girer. Ayrıca toplumda doğruyu ve yanlışı bildirme vazifesiyle mükellef olan âlimler, insanlara örnek olması gereken mürşidler ve muslihler de bu tabirin muhtevasına dahildirler. Muhteva tesbitini yaptıktan sonra, konunun esasına yönelik açıklamalara geçebiliriz. Müslümanları yönetenler, onların işlerinin başına geçenler, müslümanlardan olmalıdır. Çünkü müslümanların kendilerini yönetenlere itaat etmeleri bir farîza, bir vecîbe, bir zorunluluktur. Müslüman olmayanlara nasıl itaat edilebilir? Allah Teâlâ şöyle emreder “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Resûle itaat edin ve sizden olan buyruk sahibi yöneticilere itaat edin” [Nisâ sûresi 4, 59]. Bizlerin yöneticilere nasihatımız, onlara karşı vazifemiz, kendilerinin iyi ve dürüst olmalarını, doğru yolu bulmalarını, adaletli davranmalarını istemektir. Onlara karşı saygımız ve sevgimiz, şahıslarını tanımamıza veya birtakım özel işlerimizi onlar vasıtasıyla gerçekleştirmemize bağlı olamaz. Böyle bir saygı ve sevgi dinimiz nazarında makbul de sayılmaz. Yöneticilerin âdil idareleri altında bütün islâm ümmetinin birliğini ister, bunun için gayret ederiz. İslâm ümmetinin parçalanmışlığı yüreğimizi yaralar; insanların zâlim yöneticilerin zulmü altında inlemesi, içimizi parçalar. Bu sebeble “yeryüzünü, Allah’ın hâlis kulları, gerçek mü’minler idare etmelidir” deriz ve bunun tahakkuku için var gücümüzle çalışmamız gerektiğine inanırız. DİNİN İDARECİLER İÇİN NASİHAT OLUŞU Dinin idareciler için nasihat oluşu, şu prensipleri de içine alır *Hak üzere oldukları sürece onlara yardımcı olmak, hakdan ayrılmamaları yönünde onları uyarmak, yaptıkları yanlışları hatırlatmak, bunları yaparken kendilerine karşı yumuşak ve nezâket kâideleri içinde davranmak, yöneticilerine nasihatkâr olmayan, zâlime “sen zâlimsin” demeyen, nasihatçılarının ağzı kilitlenmiş, hak söze karşı da kulakları tıkanmış olan bir ümmette hayır olmayacağını bilmek. *Emir olan kişinin arkasında namaz kılmak, ona toplamakla yükümlü olduğu zekâtı vermek, onunla birlikte cihada gitmek, kendisine hayır dua etmek, yalancı övgülerle onu aldatmamak. *İşaret ettiğimiz bu noktalar, dinin imamlar yani yöneticiler için nasihat oluşunun neler ihtiva ettiğini ortaya koyar. Bunların izahı ve uygulama safhası ile ilgili açıklamaların yeri burası değildir. İslâmî ilimlerin her birinde, ilgili oldukları bölümlerde konuya gereken önem ve hassasiyet gösterilir. Ancak doğrudan doğruya devlet yönetimiyle ilgili eserler de telif edilmiştir. Belli başlı bilgileri bu çeşit eserlerde bir arada ve topluca bulabiliriz. Âlimler, mürşidler ve muslihleri de toplumun önderi ve yöneticileri olarak kabul edenler bulunduğunu söylemiştik. Buna göre, Allah’ın Kitabı ve Resûlü’nün sünnetinin anlaşılıp hayata geçirilmesinde âlimlerin sorumlulukları çok büyüktür. Onlar Kitap ve Sünnet’in emir ve yasaklarını, kendi heva ve hevesleri, sapık düşünce ve anlayışları doğrultusunda çarpıtmaya çalışanlara karşı koyma ve onların yanlışlarını, hatalarını ilmî bir tarzda reddetme mes’uliyeti taşımaktadırlar. O halde öncelikle âlimler, mürşid ve muslihler dini çok iyi bilip, kendileri salah bulmuş olmalıdırlar. Kendileri salah bulmayanların başkalarını ıslah etmeleri mümkün olmaz. Din âlimleri, toplumu yöneten idarecilere, Allah’ın Kitabı ve Resûlü’nün sünneti yönünde nasihat etmeyi ve kendilerini hakka davet etmeyi büyük ve şerefli bir görev saymalı, bu hususta görevlerini yerine getirmezlerse, Allah katında en büyük sorumluluktan kaçmış olmanın cezasını çekeceklerini bilmelidirler. Çünkü “En büyük cihad, zâlim idareciye karşı hakkı haykırmaktır” Ebû Dâvûd, Melâhim 17; Tirmizî, Bey’at 37. Bunu yerine getirmediği gibi, zâlimlerin zulümlerine ortak olan, onları tutan, azgınlıklarına göz yuman, zalimlere övgüler yazanlar Allah katında nasıl makbul olabilir ve Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda nasıl hesap verebilirler? Gerçek âlimler, her asırda ümmete yol ve yön göstermiş, toplumu sapmaktan korumuş, yöneticileri de gerektiği şekilde îkaz etme görevini yerine getirmişlerdir. Bunu yapmayanların bulunuşu, bütün ulemayı, muslihleri ve mürşidleri suçlamayı gerektirmez, gerektirmemelidir. Çünkü âlimlere her asırda şiddetle ihtiyaç duyulmuştur. Ümmete düşen görev, gerçek âlimlere tâbi olmaktır. DİNİN TÜM MÜSLÜMANLAR İÇİN NASİHAT OLUŞU Bütün müslümanların âlim olması, âlim olanlarının da her şeyi bilmesi mümkün değildir. Her yaştan, her renkten, her ırktan, her cinsten ve her seviyede insanıyla ümmet bir bütündür. Burada herkesin birbirine karşı vazife ve mes’uliyetleri vardır. İşte bunları öğrenmek, öğretmek, din ve dünyalarına ait faydalı olan şeyleri insanlara göstermek, onlara yardımcı olmak, kusurlarını örtmek, onlara eziyet etmemek, iyilikleri emir, kötülükleri nehyetmek, başkalarını aldatmamak, haset etmemek, hürmet, şefkat ve merhameti aralarında yaymak, kendisi için arzu ettiklerini onlar için de istemek, kendi nefsi için arzu etmediklerini onlar için de istememek, canlarını, mallarını, ırz ve namuslarını korumak ve müdafa etmek, dinin bütün müslümanlar için nasihat oluşunun gereğidir. Bu açıklamalardan sonra, nasihatın din ve İslâm anlamına kullanıldığını söyleyebiliriz. Başlangıçta ifade ettiğimiz ve bu açıklamalarla görüldüğü üzere nasihat, yaygın olarak anlaşıldığı gibi sadece “öğüt vermek” anlamında kullanılmış değildir. HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ 1. Nasihat dinin emirlerinden olup farz-ı kifâyedir. Gücü yeten herkes, gücünün yettiği nisbette nasihatten sorumludur. 2. Nasihat sadece “öğüt vermek” değil, dinin bütün emir ve yasaklarını ihtiva eden bir mâna taşır. 3. Müslümanlar bir imamın önderliğinde Allah, Kur’an ve Resûl inancına dayalı ümmet olma azmi, gayreti ve kararlılığı içinde bulunmak ve neticede yeryüzünde bunu gerçekleştirmekle mükelleftirler. 4. Nasihatı kabul edilecek kişinin nasihat etmesi vâcip olur. 5. Nasihat edene bir kötülük geleceğinden korkulursa, onun nasihatı terketmesine ve şartlar teşekkül edinceye kadar beklemesine ruhsat vardır. Kaynak Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir, Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları İslam ve İhsan
yoksa onların allah ın izin vermediği konularda