🐲 Aidin Salih Şeker Hastalığı Tedavisi
Şeker- Nizamettin Sırrı Kazancı Dr Aidin Salih / Gerçek Tıp kitabı . iki yıldan fazla insülin kullanan diyabet hastaları, uzun tedavi sürecinden çıkanlar ve 60 yaşın üzerinde olan yaşlılar bu temizleme işlemini doktor tavsiyesi olmadan ve kontrolsüz yapmamalıdır!
AKAN GRUBUNA GÖRE BESLENME LİSTESİ. Et Ürünleri: Balık: morina, sazan, sardalya, uskumru, kırmızı levrek. Yağlar: Zeytinyağı, ceviz yağı, badem yağı, kuyruk yağı/iç yağı. Karbonhidratlar: Buğday ürünleri ve ekmeği (amarant veya eski Türk buğdayı), çavdar ürünleri ve ekmeği, yulaf ürünleri ve ekmeği
Digoksingenellikle kalp yetmezliği semptomlarını tedavi etmek için kullanılır. Yan etkileri ve diğer ilaçlarla etkileşimi de dahil olmak üzere, bu ilaç türleri hakkında daha fazla bilgi edinin. 9.KİMYASAL İLAÇLAR - DR AİDİN SALİH GERÇEK TIP KİTABI SU ORUCU (Temmuz 2022) 9.KİMYASAL İLAÇLAR - DR AİDİN SALİH GERÇEK
AŞIHAKKINDAKİ GERÇEKLER. Dr. Aidin SALİH. (Zorunlu tutulan veya kullanılması için baskı oluşturulan aşılar. hakkında) Ne ilaç üreticileri, ne doktorlar, ne de devlet birimleri aşı ile. oluşacak zararlar karşısında sorumluluk kabul etmez. Ağustos 2009'da İngiltere ve Fransa'da Domuz Gribi aşısı, hayvanlardan.
AidinSalih’in hastalık ve tedavi konusunda şimdiye kadar duymadığımız farklı önerileri var. Örneğin çocuklara yaptırılan aşıların vücutlarına korkunç derece zarar verdiğini, hatta domuz ve maymun DNA’larının bu aşılarla çocuğun DNA’sına eklemlendiğini, çocukların domuzlaştığını ve maymunlaştığını ifade ediyor.
Şekerhastalığına karşı koruyor ancak şeker hastası olanlara içerdiği yüksek şeker miktarından dolayı zararlı. Şeker hastaları kırmızı pancarı tüketmemeli! Yüksek tansiyonu olanlar az miktarda tüketmelidir. Kaynaklar: Gerçek Tıp/ Dr. Aidin Salih . Türkiye’de Bitkiler İle Tedavi/ Prof. Dr. Turhan Baytop
Kanserlitümörü yayıldıktan sonra bile yok eden bir yönteme imza atan Prof. Dr. Bülent Berkarda ve Tıbbi Onkolog Mehmet Salih İyikesici,
AidinSalih Gerçek Tıp kitabında varis ve basur tedavisine yönelik şu bilgiler yer almakta: Sürekli yaşanan hazımsızlık sonunda dalak ve karaciğerde damarlar tıkanır, bu organlarda enzim üretimi azalır. Bu durumda bağırsakların hareketi yavaşlar kabızlık olur. Devamlı kabızlık ise basura ve varislere yol açar.
Doktorlarıntoksik karaciğer hastalığını tedavi etmenin birkaç yolu vardır. Maruz kalmayı durdur: Bu ilk adım. Bu şunları içerebilir: İlaç değiştirme. Karaciğeriniz için toksik olan herhangi bir bitkisel takviye veya kimyasal maddeden kaçınmak. Alkol kullanmamak, çünkü
AidinSALİH ismini malum Birçoğunuz duymuştur. Yurtdışında eğitim görmüş ve şu anda müteveffa Tırnaklardan da birçok hastalık teşhis edilebilir. Şeker hastalığında, hormon bozukluğunda, eklem, kemik, böbrek ve akciğer hastalıklarında, metabolizma bozukluklarında, kansızlıkta, tırnağın rengi, şekli
Buhastalıkların hepsini listelemek sayfalar sürer, ancak yine de sorunun ciddiyetini bir kez daha hatırlatmak için bazılarına yer vermek istiyorum. İşte Lyme hastalığının taklit ettiği yaklaşık 350 hastalıktan bazıları: Romatoid artrit. Tüberküloz. Alerji.
MerhumeAidin Salih in bakış açısını kısaca özetlemek gerekirse hastalıkların beslenme hataları ve yanlış yaşam tarzından kaynaklandığını ileri sürüyor. Aidin Salih’e göre beslenme hataları sonucunda mide ve bağırsaklarda çürüyüp mayalanan gıdaların metobolizma atıkları kısmen dışarı atılır kısmen de dokularda birikir.
PZc9T4f. Haberler > Aidin Salih'in Modern Tıbbı Yok Sayarak Hastalıkların Tedavisinde Uygulanmasını Önerdiği Birbirinden Acayip Tedavi Yöntemleri - 2357 - 2150 Modern tıp uygulamalarını reddederek alternatif tedavi yöntemleri sunan Aidin Salih'in hastalıkların tedavisinde etkili olduğunu savunduğu akılalmaz öneriler, gerçekten de inanılır gibi değil... Kaynak 1, 2, 3 Belki duymuşsunuzdur, geçtiğimiz günlerde meme kanseri hastası olan Merve Gülşah Şahin'i kaybettik... Aidin Salih'in konuyla ne alakası var derseniz eğer Kendisi tıp, biyoloji ve alternatif tıp eğitimleri almasına rağmen 'Gerçek Tıp' isimli kitabında bilimsel temellere dayanmayan tedavi yöntemlerinden bahsediyor. Merve Gülşah da kitaptaki bu yöntemlerin işe yarayacağını düşünmüş ve kemoterapiyi, modern tıbbı reddetmişti ve maalesef hastalığına çözüm iyileştiremediği için doktorluğu bırakan Salih 71 yaşında hayatını kaybetti K. Aidin Salih'in açıklamalarına gelecek olursak, yazdığı kitapta hastalıklardan korunmak ve kurtulmak için yapılabilecek, modern tıpla hiçbir alakası olmayan ilginç yöntemlere ve inançlara değiniyor. Kitapta genel olarak az yeme olgusundan ve beslenmenin öneminden bahsediliyor... Ve inanır mısınız inanmaz mısınız bilmiyoruz ama kendisi aşı karşıtı... Salih, aşıların civa gibi zararlı maddeler içerdiğini; bu yüzden aşılamaya karşı olduğunu belirttiği gibi ameliyat benzeri cerrahi müdehaleleri de gereksiz bulduğunu dile getiriyor. Gerçekten inanılır gibi değil... Hayır bitmedi. Kendisinin "40 derece ateş vücut için iyi bir şeydir." açıklaması da var... Evet, inanılır gibi değil ama aynen böyle söylüyor. Çocuklarda ve yetişkinlerde, ateşlenmenin iyi bir şey olduğunu; vücudu toksinlerden arındırdığını, havale geçirecek dereceye gelene kadar ateşin düşürülmemesi gerektiğini söylüyor. Yüksek ateşin düşürülmesi için tıbbi yöntemlerin ve ilaç kullanımının yanlış olduğunu, vücudu yalnızca soğuk suyla yıkayarak veya sirkeli suyla silerek ateşin biraz düşürülmesi gerektiğinden bahsediyor. Ateşin düşürülememesi durumunda meydana gelebilecek kalıcı sakatlıklara karşıysa herhangi bir önerisi bulunmuyor. Şansınız varsa geçer yani... "Kafa derisinde oluşan kepek, burun ve kulak akıntısı beynin kendini temizleme yolu." Salih'e göre vücuda alınan koruyucu maddeler beyinde birikiyor ve hastalıklara sebep oluyor. "Beyninizi temizlemenin bazı usulleri var Bunlardan biri, misvak, zencefil veya sirke ile diş etlerini temizlemek." 'Tüm diş macunları vücut için zararlı, dişlerinizi temizlemek için eski usül karanfil çiğneyin.' Enteresan yöntemler ile beynin temizleneceğini savunan bu inanç, ayrıca kan ve organ naklinin de günah olduğunu savunuyor. Şimdiye kadar birçok insan hayatını kurtaran organ naklinin günah olduğunu söyleyen Salih, hastalıkların iyileştirilmesinde kullanılan çoğu tıbbi müdehaleye karşı çıkıyor. "Kanser on günlük açlık orucuyla yenilebilir." Kanseri yenmek için gerekli olan ilaç ve tedavilerin üzerinde yapılan tamamen bilimsel yöntemlere dayalı onca çalışmayı yok sayarak kendi inandığı 'sözde tedavi şekillerini' insanlara sunmanın yanında, bağışıklık sisteminin güçlü tutulması gerekliliğini de bir kenara bırakıp; ilaç tedavilerine karşı çıkarak on günlük oruçla kanserin yenilebileceğini gibi, tıpla uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan bu akılalmaz söylemler, insanı gerçekten hayrete düşürüyor... Modern tıp yöntemlerine karşı çıkıp "az yeme olgusunu" savunan bu sözde tedavi şekli hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Bu tarz söylemlere inanıyor musunuz?
1750 1 Ehil Üye Salih/Şeker Hastalığı ŞEKER HASTALIĞI Gerçek şeker hastalığı diyabet genç yaşlarda başlar. Bu pankreas bozukluklarına bağlıdır ve tedavi etmek çok zordur. Bu hastaların haftada iki gün pazartesi, perşembe devamlı oruç tutmaları fasulyenin suyunu sıkıp 100 gram fasulye suyunu, 100 gram suyla karıştırarak fasulye mevsimi bitene kadar, aç karna içmeye devam fasulye bulunmadığı zaman kurutulmuş fasulye kabukları küçük küçük kesilir bir çorba kaşığı kabuk bir su bardağı suyla 5–10 dakika kaynatılır. Bu su üçe bölünerek yemeklerden önce aç karnına içilir. Bu hastalar her gün en az bir limon suyu içmelidir. 3 taneye kadar içebilir. Nar mevsimi bitene kadar nar suyu içilmeli, yeşil elma yenilmeli veya suyu içilmeli. Hiç bir şey karıştırmadan 1 tabak çilek yemek olarak mevsimi boyunca yenmeli. Blâbasr mevsiminde onu yemeli, tyttefaaer ve Solfaser de çok şifalıdır. Taze soğan ve sarımsak da çok iyidir. Bir soğan ince ince doğranıp bir bardak suyla karıştırılarak 6–8 saat bekletilir. Sonra bir bardak ikiye veya üçe bölünerek aç karna yaşlarda başlayan şeker hastalığı diyabet değil sadece şeker dengesizliğidir. Onlar yemekleri düzeltmeli, bağırsakları ve karaciğeri temizlemelidir. O zaman şeker yükselmez. Daha emniyetli ve çabuk geçmesi için diyabetliler için yazılanlar tatbik edilmelidir Kainattaki gidisati izlesek ve israfin ve intizamsizligin olmadigini gorsek,sanirim bu bizim icin en buyuk tahkik egitimi olacaktir.
Rahmetli Dr. Aidin Salih hanım'ın 2009 da sözde Domuz Gribi salgını bahanesiyle başlatılması düşünülen aşı kampanyası hakkında, toplumu bilinçlendimrek adına kaleme aldığı makale. AŞI HAKKINDAKİ GERÇEKLER Zorunlu tutulan ve kullanılması için baskı oluşturulan aşılar hakkında Ağustos 2009'da İngiltere ve Fransa'da Domuz Gribi aşısı, hayvanlardan sonra az sayıda insan üzerinde, ABD'de ise 2 bin kişinin üzerinde denenmiştir. Ancak sonuçlar en fazla 2 aylık verilerle sınırlıdır. Büyük ihtimalle, domuz gribi aşısı Türkiye’de aşıyı satan firmanın kendi personeli vasıtasıyla uygulanacaktır. Böylece Faz-1 deneyi Türkiye'de 28 milyon kişi üzerinde yapılmış olacaktır. Önceden hiçbir olumlu verisi olmayan, tehlikesi büyük olan bir aşının 6-36 aylık bebeklere, çocuklara, sağlık çalışanlarına ve savunma mensuplarına uygulanması bugüne kadar Türkiye'nin göreceği en büyük tehlike olabilir. Grip aşıları dahil tüm aşıların, aşılanan kişiyi ömür boyu etkileyecek derin zararları vardır. Yeni üretilen bir aşının yan etkilerine yönelik araştırmalar kısa vadeli sonuçlar verir. Dolayısıyla yan etkilerinin 2-10 yıl sonra ortaya çıkabileceği gözardı edilmektedir. Çocuklarımıza yapılacak bir aşı eğer kısırlığa yol açıyorsa, bu, 15-20 yıl sonra çok acı bir şekilde anlaşılacaktır. AIDS virüsü çocuk felci aşılamasından 10-12 yıl sonra, otizm 2-4 yıl sonra, kas-kemik ve bağ dokusu hastalıkları 4-6 yıl sonra; sinir sistemi hastalıkları 2-10 yıl sonra ve Guillain-Barre sendromu hemen veya birkaç yıl sonra ortaya çıkmıştı. Aşının yan etkileri aşıdan hemen sonra ortaya çıkmayabilir. Aşının sebep olacağı bir hastalık 20-30 ve hatta 50 yıl sonra ortaya çıkabilmektedir. Her ilacın kutusunda hangi maddeleri içerdiğine dair bir prospektüs bulundurma zorunluluğu vardır. Fakat uygulanan bir aşı partiler halinde gönderilmekte ve tek bir prospektüs taşımaktadır. Dolayısıyla hastanın prospektüsü inceleme imkanı yoktur. Domuz Gribi aşısının bilinen içeriği 1-Alüminyum hydroxide, alüminyum fosfat, amonyum sülfat, amphotericin B 2-Domuz dokuları, At kanı, Tavşan beyni, Köpek böbreği, Maymun böbreği. 3-Civciv embriosu, Tavuk-Kaz yumurtası, Sığır serumu, Betapropiolacton 4-Doğmamış sığır serumu, Formaldehyde, Formalin jelatin, Köpekbalığı karaciğeri yağı. 5-İnsan fetusu Üçüncü gebelik ayı başından doğuma kadarki devre içinde ana rahmindeki canlıya verilen ad 6-Maymun böbrek hücreleri 7-Yıkanmış Koyun kanı 8- Monosodyum Glukomat 9- Polioksidonyum Sentetik proteinler ve nano materyaller içerir. Bunlar gende değişiklik yaptığı gibi fenotipte de değişmeler yapmaktadır 10- İnsan spermi 11- Etilen gliserol antifriz 12- Antibiyotikler 13- Skualen Tüm aşılarda etki arttırıcı ve koruyucu olarak kullanılan maddeler bellidir ve hemen hemen aynıdır. Çoğunun özellikleri araştırılmamıştır ve etkileri tam olarak bilinmemektedir. Bu maddelerin deride kabarcıklar, beyin zarı iltihabı, kan yapısında bozulma, sinir iltihabı gibi rahatsızlıklara sebep olduğu tespit edilmiştir. İmmünolojist Hugh Fudenburg'un ifade ettiğine göre son 10 yılda art arda 5 grip aşısı olan kişilerin alzheimer olma ihtimalleri 10 kat artıyor. Bunun sebebi ise kullanılan aluminyum ve civadır. thimerosal Formaldehid kanserojen olma özelliğinden dolayı mobilya üretiminde bile yasaklanmıştır. Thimoresal, çocuklarda konsantrasyon problemi, öğrenme zorluğu, konuşma bozukluğu, havale, epilepsi, hiperaktivite, sürekli ve yüksek sesle ağlama ve daha bilinmeyen bir çok probleme yol açmaktadır. Alüminyum hidroksit kas ve kemik gelişimi bozuklukları ve felçlere sebep olabilir. Skualen, Körfez Savaşı sırasında Amerikan askerlerine verilen şarbon ilaçlarında mevcuttu ve ALS gibi immün sistemi tahrip eden çok ağır hastalıklara yol açtığı tespit edilmiştir. Dr. J. f. Graetz aşının yanetkileri nedeniyle hastalananların hemen hemen hepsinde farklı derecede beyin tahribatı olduğunu tespit etmiştir. Aşılar ve içerdiği katkılar sebebiyle ölümle sonlanabilen şiddetli alerji, tansiyonda ani düşme, ateş, havale, eklem iltihabı, kas ağrıları, deri döküntüleri, lenf bezlerinde büyüme, kronik yorgunluk, kronik baş ağrıları, bütün vücut kıllarında dökülme, kapanmayan yaralar, hafıza kaybı, sara nöbetleri, felç, kansızlık, ruhsal ve sinirsel problemler, nefes darlığı, kronik ishal, gece terlemesi ve daha pek çok rahatsızlık ortaya çıkmaktadır. Dr. G. Buckwald'a göre Herhangi bir aşının Domuz gribi aşısı da dahil hastalıklara karşı koruyucu olduğunu ispat eden herhangi bir veri yoktur. Yani hiçbir aşı korumaz. Aksine her aşı bağışıklık sistemine karşı açılan bir savaş, büyük hastalıklara hatta ölüme açılan bir kapıdır. Öyleyse neden aşılama üzerinde bu kadar ısrar edilmektedir sorusu akla geliyor. Günümüzde bütün aşıların üretiminde genetik klonlama ve rekombinant DNA teknolojisi kullanılmaktadır. Kullanılacak DNA parçası, maymun ve domuz da dahil olmak üzere herhangi bir organizmadan alınabilir. DNA parçasında genleri manipüle edilir ve bu şekilde rekombine edilmiş DNA parçası aşılarda kullanılır. Aşılardaki Rekombinant DNA insan DNA’sına 'sıçramakta’ ve kalıcı olarak yerleşmekte, özelliklerini değiştirmekte ve bozmaktadır. Ayrıca aşı üretiminde, tavuk embriyosu, tavşan beyin hücresi, maymun böbrek hücresi, buzağı ve domuz doku hücresi kullanılmakta ve bu dokuların hücre ve proteinleri aşının içeriğinde kalmaktadır. Bu doku kalıntıları çeşitli virüsler ve kanser hücreleri taşıyabilir. Bu şekilde kanser ve benzeri ağır hastalıklar aşılar vasıtasıyla yayılabilir. Aşı, enjeksiyon, ağız, burun, vajina mukozası veya genetiği degiştirilmiş besinler yolu ile hücre çekirdeğine ulaşmakta, yumurta ve sperm hücreleri dahil hücre genomuna yerleşmektedir. Tavuk, buzağı, tavşan, maymun ve domuz DNA’sı aşı ile kalıcı olarak insan genomuna karışmaktadır. Bu demektir ki insan, tavuklaşacak, sığırlaşacak, tavşanlaşacak, maymunlaşacak veya domuzlaşacak ve gelecek nesilde bu hayvanların fiziksel ve ruhsal özellikleri gibi fenotipik değişiklikler görünür hale gelecektir. Kur-an'ı Kerim'de Maide Suresi 60. ayette bu durum şu şekilde bildirilmiştir De ki “Allah katında cezası bundan daha kötü olanları size haber vereyim mi? Onlar, Allah’ın lanetlediği ve gazabına uğrattığı, içlerinden maymunlar ve domuzlar çıkardığı kimseler ile şeytanlara tapan kimselerdir. İşte bunların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır.” Yakın zamanda domuz endometrimundan rahim iç zarı insanda kullanılabilecek özellikte kök hücre elde edildi. Bu, ilaç üreticileri için çok sevindirici bir buluştu. Çünkü ilaç üretimindeki zorluklar ve maliyetler bir anda ortadan kalkmış oluyordu. Domuz rahmini kürtaj ederek hemen hemen bedava, istendiği kadar kök hücre elde edilebilir. Ancak kök hücrenin hedef hücrelere nasıl aktarılacağı araştırma konusuydu. Öyle görünüyor ki en kolay ve en etkili yol bulunmuştur Domuz gribi aşısı burun mukozası yoluyla, yani hipofize giden en kısa yol ile verilmektedir. Hipofiz, bütün iç salgı bezlerini yöneten, bütün hormonların üretiminde ve hormonlar vasıtasıyla bütün süreçlerde rol alan en önemli salgı bezidir. Bu yolla fenotipik değişimler çok kısa zamanda gerçekleşmektedir. Bu komplo teorisi gibi görünebilirdi. Ancak modern tıpta ve biyoteknolojide “Bugün hastalıkları ve belirtilerini ilaçlarla tedavi etmek yerine hastaların Genetik Yapısının Değiştirilmesi ya da eksik olan genin verilmesi tercih edilir” temel prensibine karşı her teori zayıf kalır. Halbuki Kur'an-ı Kerim'de sadece aşılarda bulunan Genetik Müdahalelere değil genetik yapının değiştirilmesine dair her türlü müdahaleye karşı Nisa suresi 118 ve 119. ayetlerde şöyle buyurulmaktadır “Allah o şeytana lânet etti ve o da, “Andolsun ki senin kullarından elbette belirli bir pay alacağım” dedi. Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse şüphesiz o, apaçık bir hüsrana düşmüştür.” İlaç şirketleri, 20. yüzyılda keşfettikleri “Hasta olanlara zaten ilaç satılıyor. Yeni hedef kitlemiz hasta olmayanlar” prensibi ile 'koruyucu hekimlik' adı altında sağlıklı bireylere aşı, biyolojik aktif maddeler ve vitaminler satıyor. İlginç olan şu ki, her ilaç firması sadece ilaç değil, GM tohumlar, tarım ilaçları, aromalar ve katkı maddeleri de üretiyor. Yani hastalık üreten maddeler de “tedavi” için sunulan maddeler de aynı şirketler tarafından üretiliyor. Ancak daha ilginci şu ki, milyarlarca insan şifa umuduyla hastalık üreticilerinden “ilaç” satın almaya devam ediyor. İçeriğinde domuz hücrelerinin bulunması fıkhi olarak aşının durumunu ortaya koymaktadır. Fakat bazı din adamları 'zaruret' halini ileri sürerek, henüz ortaya çıkmamış, hatta belki hiçbir zaman da oluşmayacak bir salgını zaruret’ kabul etmektedir. Hatta bu zaruret halini belirlemede Dünya Sağlık Örgütü gibi İslam dışı otoritelerin, İslam kaynaklı olmayan görüşlerini temel almaktadır. Prof. Dr. A. Rasim Küçükusta aşı hakkında şöyle diyor “Domuz gribi ağır bir hastalık değildir. Belirtileri diğer grip türlerine göre daha hafiftir. Hastaların ateş düşene kadar evde istirahat etmeleri yeterlidir. Hastalık kendiliğinden geçer” Ayrıca hastaların, iştahı gelene kadar yemek yememesi, bol miktarda limon suyu, greyfurt suyu içmesi, sarımsak ve soğan yemesi daha kısa zamanda iyileşmelerini sağlar. Bugüne kadar 863 tür grip virüsü belirlenmiştir. Bu 863 türden sadece 3 zincire karşı aşı geliştirilmiştir. İlaç şirketleri tarafından her yıl bu 863 türden biri için aşı geliştirildiği ve bu aşının da o türe karşı ortalama olarak %30 oranında koruma sağlayabileceği biliniyor. Ancak bu yıl 863 grip türünden hangisinin aktif olacağını doğal olarak kimse bilemiyor. Üstelik her sene başında tesadüfen seçilen türün, aşı üretildikten sonra mutasyon geçirmiş olma olasılığı yüksektir. Dolayısıyla aşı büyük ihtimalle hiçbir olumlu etki göstermeyecektir. Çünkü bu durumda aşı tamamen başka bir virüse karşı üretilmiş olacaktır. Bu durum çok komik olabilirdi, trajik olmasaydı. Öyle görünüyor ki birisi insanlarla açıkça alay ediyor. Ünlü Amerikalı çocuk doktoru Henry Bieler’e göre “Aşıların hastalıklar üzerinde hiçbir olumlu etkisi yoktur çünkü hastalıkların asıl sebebi mikroplar değildir. Hastalıkların sebebi toxemia vücutta toksik madde toplanması ve toxemia’nın hücre düzeyinde sebep olduğu bozulma ile mikropların çoğalması ve aktifleşmesine uygun ortam oluşmasıdır.” Toxemia’nın sebepleri arasında ise işlenmiş et ürünlerini, pastörize sütü, gıda katkı maddelerini, aşıları, ilaç ve deterjan tüketimini, tarım ilaçlarını sayabiliriz. Dr. G. Buchwald 40 yılı aşan araştırmaları sonunda aşının bir faydası olmadığını ama pek çok zararı olduğunu tespit etmiştir. O şöyle diyor “Aşı korumaz, Aşı yardım etmez, Aşı tahrip eder.” 2 Kasım 2000’de Amerikalı Doktorlar ve Cerrahlar Birliği AAPS St. Louis’deki 57. toplantılarında çocuk aşılarının zorunlu olmasının kaldırılması için oy birliği ile karar aldı. Bu karara bir tane bile hayır diyen çıkmadı. ABD Kongresi üyesi Dr. Ron Paul'un ifade ettiği üzere “1997'de geliştirilen Domuz Gribi aşısından ölenlerin sayısı 25, gripten ölenlerin sayısı sadece 1 idi.” İngiltere’deki doktorlar şu anda ciddi bir korku içindeler. Tahminlerine göre bugün kullanılan grip aşısı Amerika’da 1976 yılında yaşanan grip salgınında kullanılan aşının analogudur eşi. 1976’da Amerika’da kullanılan grip aşısının sonuçları Aşıdan ölenlerin sayısı gripten ölenlerin sayısından daha fazlaydı. 500 kişide Guillain-Barre sendromu tesbit edildi. Guillain-Barre sendromuna yakalanma riski 8 kat arttı. Grip aşısının Guillain-Barre sendromuna sebep oldugu ispat edildikten 10 gün sonra aşılama durduruldu. Amerikan hükümeti tazminatlar için milyonlarca dolar ödemek zorunda kaldı. Aşıların sebep olduğu belirtilen bazı rahatsızlıklar şöyledir Çocuk Felci Aşısı AIDS’e Tetanos Beyin iltihabı’na Hepatit B Multiple Skleroz’a MS Kızamık Kalın bağırsak iltihabı, Beyin iltihabı’na Kabakulak Şeker hastalığı, Kramplı hastalıklar, Nörölöjik hastalıklar’a Karma Aşılar Ani çocuk ölümleri’ne Grip Aşısı Guillain-Barre sendrom’una, genetik ve fenotipik değişimlere sebep olmaktadır Düşünün ve karar verin. Kendinize ve ailenize yaptırılacak her aşı için geniş bilgi toplayın. İçindekileri ve etkilerini öğrenin. Aşı olup olmamak konusunda SADECE SİZ karar verebilirsiniz. Unutmayın; aşıların sonuçları karşısından TEK SORUMLU SİZ OLACAKSINIZ. Ne ilaç üreticileri, ne doktorlar, ne de devlet birimleri aşı ile oluşacak zararlar karşısında sorumluluk kabul etmezler.
Türk bilim adamı Salih Şanlıoğlu ve ekibinin, şeker hastalarının birkaç yıl bile olsa insülin enjeksiyonu olmadan yaşamalarına olanak sağlayan ''adacık nakli''ni gen tedavisiyle geliştiren ve sıçanlarda bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar kullanmadan başarıya ulaşmasını sağlayan araştırması, ABD'de yayımlanan Human Gene Therapy dergisine kapak oldu ANTALYA - Türk bilim adamı Salih Şanlıoğlu ve ekibinin, şeker hastalarının birkaç yıl bile olsa insülin enjeksiyonu olmadan yaşamalarına olanak sağlayan ''adacık nakli''ni gen tedavisiyle geliştiren ve sıçanlarda bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar kullanmadan başarıya ulaşmasını sağlayan araştırması, ABD'de yayımlanan Human Gene Therapy dergisine kapak oldu. Akdeniz Üniversitesi AÜ Gen Tedavi Ünitesi Başkanı Prof. Dr. Salih Şanlıoğlu ve ekibi, dünyada yaklaşık 250 milyon diyabetli hastanın 25 milyonunu oluşturan insüline bağımlı Tip 1 diyabet hastasının birkaç yıl da olsa insülin enjeksiyonsuz yaşamalarına olanak sağlayan ''adacık nakli''nin, bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar kullanmadan başarıya ulaşması için deneysel gen ve hücre tedavi metodu geliştirdi. İnsüline bağımlı şeker hastaları için ümit vaad eden TÜBİTAK destekli araştırma, ABD'de yayımlanan Human Gene Therapy dergisinin ekim ayı sayısına kapak oldu. Araştırmayı Şanlığıoğlu'nun başkanlığında AÜ'den Prof. Dr. Mustafa Kemal Balcı, Dr. Ercüment Dirice, Doç. Dr. Ahter Dilşad Şanlıoğlu, Araştırma Görövlileri Sevim Kahraman ve Saffet Öztürk, Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi Joslin Diyabet Merkezi'nden Doç. Dr. Abdülkadir Ömer ve Iowa Üniversitesi Gen Tedavi Merkezi'nden Prof. Dr. Thomas S. Griffith katıldı. Çalışma önümüzdeki hafta Almanya'da yapılacak Avrupa Gen Tedavi Birliği'nin toplantısında da sunulacak. Prof. Dr. Şanlıoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yüksek kan şekeri seviyesini normal düzeye indirmek için insülin bağımlı şeker hastalığının tedavisinde standart rutin uygulama olarak hastalara günlük kan şeker düzeyi takibi ve periyodik insülin enjeksiyonu önerildiğini vurguladı. İnsülin bağımlı şeker hastalığının tedavisindeki en kalıcı çözümün pankreas nakli olduğunu belirten Şanlıoğlu, buna karşın nakil yapılan organın reddedilmemesi için hastaların hayatları boyunca bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar kullanmaları gerektiğini söyledi. Uzun süre bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar kullanımının ciddi yan etkileri olduğunu ifade eden Şanlıoğlu, pankreas naklinin böbrek nakline ihtiyaç duyan ileri evre diyabetik hastalarda uygulandığını kaydetti. -İNSÜLİN ENJEKSİYONSUZ YAŞAM- İnsülin bağımlı şeker hastalığının tedavisinde pankreas organ nakline alternatif olarak geliştirilen bir diğer yöntemin ''adacık nakli'' olduğunu vurgulayan Şanlıoğlu, bu yöntemde hastaların karaciğerlerine, bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlarla birlikte ölmüş vericilerden alınan pankreas hücreleri nakledildiğini kaydetti. Pankreas dokusunda bulunan beta hücresi adacıklarının, insülin üreterek hastanın bu enzimi dışarıdan almasına gerek bırakmadığını ifade eden Şanlıoğlu, yapılan çok merkezli araştırmaların ilk birkaç yıl içerisinde nakledilen adacıkların karaciğerde fonksiyonlarını yitirdiklerini gösterdiğini belirtti. Prof. Dr. Şanlıoğlu, hastaların pek çoğunun bu nedenle 5 yıl sonra tekrar insülin enjeksiyonuna ihtiyaç duyduklarına işaret ederek, ''Bu nedenle hastalarda ciddi yan etkiler oluşturma potansiyeli olan bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullanılmaksızın nakledilen adacıkları vücut içerisinde uzun süreli tahribattan koruyabilecek yeni gen tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine ihtiyaç vardır'' dedi. Bu amaçla henüz insanlarda denenmemiş deneysel bir gen ve hücre tedavi metodu geliştirdiklerini vurgulayan Şanlıoğlu, sıçanlarda bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaç kullanmadan adacık naklinde daha uzun süre kan şekeri seviyesini normale indirdiklerini dile getirdi. Şanlıoğlu, ''Bugün için adacık naklinde karşılaşılan en önemli sorunları gidermek ancak uyguladığımız yöntemin zamanla kliniğe uygulanabilmesiyle mümkün olabilecektir. Human Gene Therapy dergisinin 2009 yılı Ekim ayı sayısında yayımlanan bu çalışmamız adacık hücre nakline getirdiği yenilikler sebebiyle aynı sayıda dergi kapağına konu olmuştur'' dedi. -DERGİYE KAPAK OLAN ARAŞTIRMA- Şanlıoğlu ve ekibi, laboratuvar ortamında ilaç vererek pankreatik beta hücrelerini tahrip ettiği sıçanlarda insandakine benzer bir şeker hastalığı modeli geliştirildi. Sonra şeker hastalığı oluşturulan sıçanlardan bir kısmına sağlıklı sıçanlardan alınan adacıklar pankreatik beta hücre kümesi, bir kısmına da ''TRAIL'' geni nakledilen adacıklar yerleştirildi. Nakil sonrası gen nakli yapılmayan adacıkların yerleştirildiği sıçanlarda şeker düzeyi kısa süreli olarak normal seviyelere, gen nakli yapılan adacıkların yerleştirildiği sıçanlarda ise çok daha uzun süre kan şeker seviyesi normal seviyelere indirildi. Gen nakli yapılmış adacıklarla daha uzun süreli kan şeker düzeyinde normalleşmenin sağlanması, nakledilen genin insülin üreten adacıkları alıcı hastanın bağışıklık sistemi hücrelerine karşı koruyabildiğini gösterdi. Gen nakliyle adacıkların hücresel bir tahribattan korunması mümkün olurken, bunu başarmak için nakil sonrasında alıcının kendi bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar kullanması gerekmedi.
aidin salih şeker hastalığı tedavisi